BAĞIŞIKLAMA

Aşılar Hakkında Bilmek İstedikleriniz


1- Aşı nedir ?

Aşılar, insanları ölüm veya sakatlıkla sonuçlanabilecek pekçok hastalıktan korumaya yarayan, genelde zayıflatılmış hastalık mikrobu veya hastalığa neden olan mikrobun parçacıklarını içeren, ağızdan damla şeklinde veya iğne ile uygulanabilen koruyucu maddelerdir.

2- Kuduz aşısını nerede yaptırabilirim?

Ölümcül bir hastalık olan kuduza karşı, bakanlığımızın yurtdışından getirtmiş olduğu aşı; sosyal güvencesi olsun olmasın bütün vatandaşlarımıza ilimizde mevcut 15 aşı istasyonunda 365 gün 24 saat boyunca ücretsiz olarak uygulanmaktadır.

3- Tetanoz aşısı gerekli midir?

Ölümcül bir hastalık olan tetanoza karşı ilimizdeki kamu ve özel tüm sağlık kuruluşlarında mevcuttur ve gereken tüm olgulara ücretsiz uygulanmaktadır.

4- Aşılar zarar verir mi?

Günümüz modern teknolojisi ile üretilen aşılarda yan etki olasılığı hiç yok denecek kadar azaltılmıştır. Aşı uygulandıktan sonra çok nadir olarak vücutta ve aşı yerinde bir takım yan etkiler oluşabilir. Bu yan etkiler çok nadir olmakla birlikte genellikle çok yüksek ateş, aşı yerinde ağrı ve kızarıklık şeklindedir ve hastalığın oluşması ile ortaya çıkabilecek ağır sonuçların yanında mukayese edilemeyecek derecede önemsiz kalmakta ve çok daha hafif olmaktadır.

5- Eşim veya aile bireylerinden birisi hepatit B taşıyıcısıdır. Taşıyıcı olmayan aile bireylerini nerede aşılatabilirim ?

Bakanlığımızın ilgili genelgesi gereğince ilimizdeki herhangi bir sağlık ocağına gerekli belgelerle (hepatit B hastalığı veya taşıyıcılığını gösterir evraklar) başvurulduğunda diğer aile bireylerine ücretsiz Hepatit B aşısı yaptırılması mümkündür.

6-Sağlık bakanlığının çocukluk çağı aşı şemasında hangi aşılar mevcuttur?

Difteri, boğmaca, tetanoz, polio, Hib, kızamık, kızamıkçık, kabakulak hepatit B ve BCG aşıları mevcuttur.

7-Aşı şemasına ara verince ne yapmalıyım?

Aşılamaya aşı programının kesildiği yerden devam edilir. Tekrar başa dönülmez.

8-Aşı sonrası istenmeyen etki nedir?

Aşı uygulanan bir kişide, aşı sonrası ortaya çıkan, bilinen aşı yan etkisi ya da aşıya bağlı olduğu düşünülen herhangi bir istenmeyen tıbbi olaydır.

9-Aşı şemasında olmayan ama sağlık bakanlığınca yapılan diğer aşılar nelerdir?

Menenjit, sarı humma ve kuduz aşısıdır.

10-Aktif bağışıklama nedir?

Aşı ile yapılan hastalıklardan korunma şekline aktif bağışıklama denir.

11-Hepatit aşısı kimlere yapılır?

Doğuşta tüm yeni doğanlara ayrıca, hepatit B taşıyıcılarının tüm aile bireylerine, taşıyıcıların cinsel eşleri, damar yoluyla uyuşturucu bağımlıları, diyaliz uygulanan böbrek hastaları, sık sık kan verilen hastalar, bağışıklık sistemi yetersiz hastalar, bakım evlerinde yaşayanlar, sağlık personeli, berberler ve tutukevlerinde kalanlara yapılır.

12-Bu aşı ile hangi hepatitlere karşı korunabilirim?

Hepatit B hastalığına karşı korunulur.

13-Bütün hepatitlerin aşısı var mıdır?

Yoktur. Sadece B ve A hepatitine karşı aşı günümüzde uygulanmaktadır.

14-Bütün bulaşıcı hastalıkların aşısı var mıdır?

Hayır. Bulaşıcı hastalıkların sayısı düşünüldüğünde ancak pek azına karşı aşıya sahip olduğumuz görülmektedir.

15-Bir kez yapılan aşı ömür boyu korur mu?

Hayır. Ancak koruyuculuğun olabilmesi için her aşıda farklı zaman aralıkları ile rapel (tekrar )doz uygulaması yapılmalıdır. Bu süre grip için her yıl, tetanoz için 10 yılda bir gibi farklı olabilmektedir.

16-Aşı kampanyası nedir?

Aşı ile korunulabilen hastalıklardan dünyada belirlenen bağışıklama seviyesine ulaşmak amacıyla toplu aşılama yapılmasıdır.

17-Niçin yapılır?

Aşı ile korunulabilen hastalıklardan ölümleri ve sakat kalmaları önlemek için yapılır. Kampanyalar iyi uygulanırsa çok kısa bir sürede büyük kitleleri aşılamayı sağladığı için toplumu korumaya yönelik son derece önemli bir silahtır.

18-Bugüne kadar ülkemizde hangi kampanyalar yapıldı

Polio ( çocuk felci ) ve kızamık aşı kampanyaları düzenlenmiştir.

19-Sonuçları ne oldu?

Poliodan arındırılmış ülke sertifikası alındı. Kızamık kampanyasında ise % 94-95 başarı seviyesine ulaşıldı.

20-Kaçırılmış fırsat nedir?

Sağlık ocağında veya sağlık evinde başka bir nedenle de gelmiş olsa aşılama için uygun bir çocuk ya da kadının gerekli aşı dozlarının herhangi birini veya hiçbirini alamadığı durumdur. Son bir yıdır ülkemizde aktif olarak sürdürülen çalışmalardan biri de kaçırılmış fırsatların yakalanması ve aşısı eksik olan bireylere bu şansın verilmesidir.

21-Çocuğumu nerede aşılatabilirim?

Sağlık ocakları, AÇS/AP merkezleri ve verem savaş dispanserlerinde aşılanabilir.

22-DBT aşısından sonra çocuğum çok ağladı, ne yapmalıyım?

Boğmaca aşısına bağlı olarak ağlama olabilir. Böyle durumda daha sonraki aşılamaya difteri -tetanoz aşısıyla devam edilmelidir.

23-Çocuğumun ateşi var, aşı yapılabilir mi?

Çok yüksek bir ateşi yoksa aşı yapılabilir.

24-Çocuğum aşı olduktan sonra kaç saat su ve anne sütü vermemeliyim?

Hemen su ve anne sütü verilebilir. Beklemeye gerek yoktur.

25-Hangi aşılar birlikte yapılamaz?

Aşılar ayrı vücut bölgelerinden olmak koşulu ile birlikte yapılabilir.

26-Sağlık Ocağında çocuğuma birkaç aşıyı birarada yapmak istiyorlar, ne yapmalıyım?

Rahatlıkla yaptırılabilir.

27-Elime diken battı, komşularım tetanoz olursun diyor, aşı olmalı mıyım?

Son 5 yıl içerisinde tetanoz aşısı yapılmamışsa yapılması gerekmektedir.

28-Hangi yaralanmalar tetanoz riski taşır

Tetanoz mikrobu, genellikle toprakta yaşayan, vücuda çok küçük yara ve kesiklerden dahi girebilen bir mikroptur. Oksijensiz ortamda yaşayan bu mikrop paslı çivi, bıçak gibi maddelerin yanı sıra cam kesiği, hayvan pisliği ve açık yaraların toprakla temas etmesi sonucunda insanlara bulaşmaktadır.

29-Ne zaman tetanoz aşısı olmak gerekir?

Yaralanmayı takiben 24 saat içinde tetanoz aşısı olmak gerekir.

30-Başka ülkelere giderken niye aşı olunması gereklidir?

O bölgelerde bulunan hastalıklardan korunmak için aşı yapılmalıdır.

31-Dün eczaneden aldığım aşıyı Sağlık Ocağında soğuk zinciri bozulmuş diye yapmadılar. Soğuk zincir nedir?

İstenilen miktarda etkin aşının, aşılanması gereken kişilere doğru sıcaklıkta ulaşmasını sağlayan, insan ve malzemeden oluşan sisteme verilen addır. Aşılar saklanması gereken ısıdan daha düşük veya daha yüksek ısılara maruz bırakıldıklarında etkinliklerini kaybeden maddeler oldukları için soğuk zincir gereklidir.

32-Aşı içinde canlı mikrop var mı ,çocuğumu hasta eder mi?

Bazı aşılar canlı aşılardır. Bu aşıların içerisinde zayıflatılmış virüsler bulunur, kişiyi hasta etmez ama bağışıklık sistemini uyararak hastalığa karşı koruma sağlar.

33-Çiçek aşısı bana yapılmıştı, ama çocuğuma yapmadılar, neden?

Ülkemizde 1980 yılından itibaren çicek aşısı yapılmamaktadır. Dünyada yapılan yaygın aşı uygulamaları sonucunda çicek hastalığının kökü kazınmıştır.

34-Aşı korunma için hasta olmadan önce yapılıyor ama kuduz aşısı yaralandıktan sonra yapılıyor, nasıl koruyor?

Kuduz hastalığının kuluçka dönemi uzun olduğundan aşı yaralanmadan sonra dahi yapılsa koruyuculuğu oluşturmaktadır.

35-AIDS hastalığına karşı kullanılan bir aşı var mı?

Şu anda yok. Fakat geliştirmek için çalışmalar devam etmektedir.

36-Hepatit B taşıyıcısı olan kişilerin Hepatit A aşısı olması gerekir mi?

Hepatit B taşıyıcısı olan kişi başka bir Hepatit virüsü ile enfeksiyon geçirmesin diye Hepatit A aşısı olması önerilmektedir.

37-Metal sektöründe çalışan işçilerin tetanoz aşısı olmaları gerekir mi?

Evet.

38-Hacca giderken niçin aşı olunması gereklidir ve ne aşısı yapılmaktadır?

Kalabalık yerlerde menengokoksik menenjit çok görüldüğü için bu mikrobun aşısı yapılmaktadır.

39-Huzurevinde ve hapishanede yaşayanlara hangi aşı yapılır?

Hepatit B ve tetanoz aşısı yapılmalıdır. Ayrıca huzurevinde kalan yaşlı ve altta yatan başka hastalıkları olanlara grip aşısı da yapılmalıdır.

40-Grip aşısı niçin her yıl yapılır?

Grip virüsü her yıl suş değiştirdiğinden dolayı bir önceki yıl görülen suşlara karşı aşı geliştirilir ve her yıl koruyuculuğun olması için yenilenmelidir.

41-Kimlere yapılır?

65 yaş üstündekilere, astım, şeker ve kronik solunum ve kalp hastaları olanlara önerilmektedir.

42-Şeker hastasıyım, hangi aşıları olmam gerekir?

Tetanoz, hepatit B ve grip aşısı olunmalıdır.

43-Menenjit aşısı nedir

N. meningitidis'e karşı geliştirilen bir aşıdır. Özellikle kalabalık yaşanan ortamlarda hayatı tehdit eden meningokok menenjiti yayılabileceği için yapılmalıdır.

44-Zatürre aşısı nedir, kimlere önerilir?

S.pneumoniae zatürre hastalığının en sık etkenlerinden biridir. Bu hastalığın ileri yaşlarda ve çeşitli kronik hastalığı olanlarda geçirilmesi hayati tehlike oluşturabileceği için bu aşının ileri yaşlarda yapılması önerilmektedir. Nefrotik sendrom, organ transplantasyonu yapılanlar, bağışıklık baskılayıcı tedavi görenler, böbrek yetmezliği olanlar, sistemik lupus eritematozus (SLE),romatoid artrit, alkolizm, bunama, diabet ve kalp yetmezliği ve kronik solunum yolu hastalıkları (kronik obstruktif akciğer hastalığı gibi) olanlara aşı önerilir.

45-Sağlık Ocağında çocuğuma kızamık teşhisi kondu ve kan alındı, ne tahlili yapılıyor?

Konulan teşhisin kesin kızamık olup olmadığının anlaşılması için alınan kanda kızamık antikorlarına bakılacaktır.

46-Kızamıkçık hamilelerde çok tehlikelidir deniyor, aşısı var mı?

Evet. Konjenital (doğumsal ) kızamıkçık hastalığına neden olup, özürlü çocukların doğmasına neden olur. Aşısı vardır.
2006 yılından itibaren kızamık ve kabakulakla birlikte üçlü aşı (KKK) olarak uygulanmaktadır.

47-Gebe kalmadan ne kadar zaman önce yaptırmalıyım?

En az üç ay önceden yapılmalıdır.

48-Kabakulak aşısı olduğu halde çocuğum kabakulak oldu, neden?

Yapılan aşı soğuk zincir koşullarına göre saklanmamış veya çocuğun immün sistemi yeterli antikor yanıtı oluşturmamış olabilir.

49-Serum nedir ?

Aktif bağışıklamanın yapılamadığı acil durumlarda pasif bağışıklama sağlamak amacıyla verilen maddedir.



DİFTERİ (Kuşpalazı)
Difterinin etkeni nedir?
Difteri Corynebacterium diphtheriae adı verilen bir bakteri tarafından meydana getirilir.
Gerçek hastalık bakteri toksinini veya zehirini vücuda salgıladığı zaman ortaya çıkar.
Difteri nasıl yayılır?
Difteriye neden olan bakteri mikrobu alan kişinin ağız, boğaz ve burnunda yaşar ve diğer insanlara öksürme veya hapşırma yoluyla yani solunum yoluyla bulaşır. Nadiren ciltteki yaralardan direkt temasla veya difterili kişinin yaralarından sıvının bulaştığı nesnelere dokunma yoluyla da bulaşabilir.
Difteri mikrobunu aldıktan ne kadar süre sonra hastalığın belirtileri başlar?
Difterinin kuluçka süresi kısadır, 2-5 gündür. Bu süre en az 1 gün ile en fazla 10 gün arasında değşir.
Difterinin belirtileri nelerdir?
Difterinin başlangıç belirtileri boğaz ağrısı, hafif ateş ve titreme ile soğuk algınlığına benzer. Hastalık genellikle boğazın arka duvarında, nefes almayı ve yutmayı güçleştiren kalın bir zar tabakasına neden olur. Boğaz dışında, burun, ses telleri (larinks), göz, vajina ve cilt gibi vücudun diğer bölgeleri de etkilenir.
Difteri ciddi bir hastalık mıdır?
Difteri ciddi bir hastalıktır ve hastalığa yakalanan kişilerin %5-10’u hayatını kaybeder.
Difteriye bağlı ölümlerin %20’ye yakını yani ölen her beş kişiden biri 40 yaşın üzeri veya 5 yaşın altındadır.
Difterinin komplikasyonları nelerdir?
Difterinin komplikasyonlarının büyük kısmı difteri bakterisi tarafından salgılanan toksin veya zehire bağlıdır. En sık görülen komplikasyonları; anormal kalp atımlarına neden olan ve kalp ritmini ozan kalp tutulumu ve bazı kaslarda geçici felce neden olan sinir tutulumudur.
Eğer felç diyaframı etkilerse (solunum için gerekli olan ana kas) hasta kişide zatürre veya solunum yetmezliği gelişebilir. Boğazda görülen difteride boğazın arka duvarında oluflan kalın zar tabakası ciddi solunum problemlerine ve hatta boğulmaya neden olabilir.
Difterinin tedavisi var mıdır?
Difteri hem antibiyotiklerle hem de difteri antitoksini ile tedavi edilir. Difteri antitoksini atlarda üretilir ve ilk defa 1891’de Amerika’da kullanılmıştır. Antitoksin vücutta dokulara bağlanmış olan toksini etkisiz hale getiremez, sadece serbest, dolaşımda bulunan toksini etkisiz hale getirir ve hastalığın kötüleşmesini, ilerlemesini engeller. Antitoksin kullanılmadan önce hastanın antitoksine karşı alerjik bir hassasiyeti olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Difteri geçirmekte olan bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?
Difteri, antibiyotik kullanmaya başladıktan 48 saat sonrasından itibaren bulaştırıcılığını kaybeder. Bununla birlikte bazı kişiler antibiyotik tedavisine rağmen bakteriyi taşımaya devam ederler ve hastada 3 kez peş peşe yapılan kültürlerin üçünde de negatif sonuç alınmadan tedavi kesilmemelidir.
Difteri geçirmekte olan bir kişiye bakım veren kişilerde standart temas profilaksisi (önleme yönelik tedavi) önlemleri alınmalı ve bu kişilerin difteriye karşı tam olarak aşılı olduklarından emin olunmalıdır.
Bir kereden fazla difteri geçirmek mümkün müdür?
Evet. Difteri geçiren kişiler, hastalıkları düzelir düzelmez mutlaka difteriye karşı aşılanmalıdır.
DİFTERİ AŞISI
Ne çeşit bir aşıdır?
Difteri aşısı toksoid aşı olarak adlandırılan inaktive (ölü) toksin aşısıdır. Difteriye neden olan bakteri sıvı besiyerinde çoğaltılır, saflaştırılır ve toksini inaktive edilir.
Aşı nasıl uygulanır?
Difteri aşısı kas içine uygulanır.
Kimler difteri aşısı olmalıdır?
Tüm bebek ve çocuklar rutin aşılama şemalarına uygun olarak beş doz difteri, tetanoz, boğmaca (DTB) aşısı olmalıdır.
Difteri, tetanoz, boğmaca aşısı (DTB) kaç doz uygulanmalıdır?
Bebeklere DTB aşısı 2., 4., 6. ve 18. aylarda olmak üzere dört dozluk seri şeklinde 74 Difteri uygulanır. 5. doz aşı, rapel doz (güçlendirme dozu), dördüncü doz geç yapılmadığı sürece
(dört yaşından önce yapılması durumunda) 4-6 yaş arasında önerilmektedir.
Difteri aşısıyla elde edilen bağışıklık düzeyi zamanla azaldığı için, on yılda bir tekrar doz erişkin tip difteri, tetanoz aşısı (Td) yapılmalıdır.
Difteri aşısı,
• Difteri, tetanoz, boğmaca aşısı şeklinde (DTB veya DTaB) üçlü aşı;
• Difteri, tetanoz, boğmaca, çocuk felci (DTB/IPV) veya difteri, boğmaca, tetanoz ve Hib menenjit aşısı (DTB/Hib) olarak dörtlü aşı;
• Difteri, tetanoz, boğmaca, çocuk felci ve Hib menenjiti (DTB/IPV/Hib) olmak üzere beşli aşı şeklinde bulunmaktadır.
Çocuklara 2., 4. ve 6. aylarda veya 2., 3. ve 4. aylarda 3 doz ve 18. ayda tekrar doz olmak üzere toplam dört doz olarak önerilir. Bu aşının güçlendirme dozunun okul öncesi dönemde 4-6 yaşlarda uygulanması gerekmektedir.
Difteri geçiren bir kişi ile aynı evde bulunan yakın temastaki kişilere yaşa bağlı olarak seçilecek olan aşı ile tek doz difteri aşısı uygulanabilir.
Yedi yaşından büyüklere difteri aşısı erişkin tip difteri aşısı şeklinde uygulanmalıdır.
DİFTERİ, TETANOZ, BOĞMACA AŞISI İLE AŞILAMA ŞEMASI
Doz yaş Minimum aralık
1. doz 2 ay
2. doz 4 ay 4 hafta
3. doz 6 ay 4 hafta
4. doz 15-18 ay arası 6 ay
Güçlendirme 4-6 yaş
Çocukluğunda difteri aşısı ile aşılanmamış olan kişiler erişkin yaşta aşılanmalı mıdır?
Evet. Çocukluğunda tetanoz ve difteri aşısı olup olmadığı bilinmeyen erişkinler veya yedi yaşından büyük çocuklar 3 doz olarak primer seri difteri-tetanoz aşılarını olmalıdırlar.
İlk iki dozun arasında 4-8 hafta kalmalıdır ve 3. doz ise ikinci dozdan 6-12 ay sonra uygulanmalıdır. Erişkin tip difteri tetanoz aşısı (Td) hem difteriden hem de tetanozdan korumaktadır.




BOĞMACA
Boğmacaya ne sebep olur?
Boğmaca Bordatella pertussis adında bir bakteri tarafından meydana getirilen bir hastalıktır.
Boğmaca nasıl yayılır?
Boğmaca hava yoluyla yayılır ve çok bulaşıcı bir hastalıktır.
Boğmaca mikrobunu aldıktan sonra belirtiler ne zaman ortaya çıkar?
Boğmaca’nın kuluçka dönemi sıklıkla 5-10 gün arasında değişir. Belirtilerin ortaya çıkması için maksimum süre 21 gündür.
Boğmacanın belirtileri nelerdir?
Boğmaca hastalığı üç döneme ayrılır:
Kataral dönem: Bu dönem 1-2 hafta sürer. Burun akıntısı, hapşırma, düşük dereceli ateş
ve hafif öksürük (soğuk algınlığı belirtilerine benzer belirtiler).
Paroksismal dönem: Genellikle 1-6 hafta sürer ancak 10 haftaya kadar devam edebilir.
Karakteristik bulguları patlar tarzda, yoğun ve hızlı öksürük nöbetleridir. Nöbetlerin
sonunda hastalar oksijensiz kaldıkları için tipik tiz bir ses çıkmasına neden olan derin bir
nefes alırlar. Bebekler ve küçük çocuklar çok hasta ve sıkıntılı gözükürler ve nöbetler
sırasında morarabilir veya kusabilirler.
İyileşme dönemi: Aylarca sürebilir. Öksürük genellikle 2-3 haftada kaybolmasına rağmen hastalar bir solunum yolu enfeksiyonu geçirirlerse nöbetler tekrarlayabilir.
Boğmaca adolesan ve erişkinlerde genellikle daha hafiftir ve diğer solunum yolu enfeksiyonlarında görülen öksürüğe benzer dirençli öksürük vardır. Bununla birlikte bu bireyler hastalığı aşılanmamış veya eksik aşılanmış diğer insanlara bulaştırabilirler.
Boğmaca ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Boğmaca özellikle küçük bebekler için çok ciddi bir hastalık olabilir. 1997-2000 yılları
arasında boğmaca geçiren her beş çocuktan birisi hastaneye yatıyordu ve bu oran 6 aylıktan küçük tüm çocukların yarısından fazlası (%63) demekti. Yine aynı dönemde boğmacaya bağlı 62 bebek ölümü gerçekleşmişti ve ölümlerin çok büyük kısmı (%90) çok küçük bebekler arasındaydı. Boğmacaya bağlı oluşlan solunum güçlüğü hem hasta hem de ailesi için oldukça sıkıntılı ve korku verici bir tablo oluşturur.
Boğmacaya bağlı oluşması muhtemel olan komplikasyonlar nelerdir?
Küçük yaştaki çocuklar, daha büyük yaştaki çocuklara ve erişkinlere kıyasla daha fazla istenmeyen sonuçlara maruz kalmaktadır. Boğmacaya bağlı en sık görülen ve en sık ölüme neden olan komplikasyon, hastalığın seyri sırasında görülen ikinci bir enfeksiyon gelişmesidir. Her 20 boğmaca hastasından birisinde zatürre gelişir.
Küçük bebekler, muhtemelen beyine oksijen temininin azalmasına bağlı olarak ortayaçıkan, nöbet ve beyin enfeksiyonuna (ensefalit) daha fazla yakalanma riski taşırlar. 1997-2000 yılları arasında görülen tüm boğmaca vakalarının 1000’de 8’i ve 6 aylıktan küçük boğmaca geçiren çocukların 1000’de 14’ü nöbet geçirmiştir.
Boğmaca sonrasında daha az sıklıkla görülen komplikasyonlar kulak enfeksiyonu, iştahsızlık ve sıvı kaybıdır.
Boğmacanın tedavisi var mıdır?
Antibiyotikler boğmaca tedavisine yardımcı olmaktadır. Hastalığın tedavisi hekime danışılmalıdır. Kullanılan antibiyotik aynı zamanda aynı evde yaşayan kişilere ve hasta ile yakın temasta olan kişilere de, aşılı olup olmadıklarına bakılmaksızın, hastalığın bulaşması ihtimalini azaltmak amacıyla uygulanmalıdır.
Boğmaca geçiren kişi ile temasta bulunan 7 yaşın altındaki çocuklar eğer hala difteri, tetanoz, boğmaca aşı serilerini tamamlamadıysa, hemen tamamlaması önerilir. Eğer difteri, tetanoz, boğmaca aşıları tamam ise, ancak son doz aşıdan sonra 3 yıl veya daha uzun bir süre geçtiyse, bir tekrar doz (güçlendirme dozu-rapel doz) difteri, tetanoz, boğmaca aşısı uygulanması önerilir.
Boğmaca hastalarının ayrıca yatak istirahati, sıvı desteği ve ateşi varsa ateşinin kontrol altına alınması önerilir.
Boğmaca geçiren kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırır?
Boğmaca geçiren kişiler kataral dönemde ve öksürük başladıktan sonraki ilk iki hafta içinde (yaklaşık 21 gün süreyle) en yoğun şekilde hastalığı bulaştırırlar.
Boğmaca bir kereden fazla geçirilebilir mi?
Boğmaca geçirmiş bir kişinin yeniden boğmaca geçirmesi sık görülmeyen bir durumdur ama oluşabilir. Yeniden geçirilen boğmaca, tipik boğmaca tablosu yerine, sürekli devam eden dirençli bir öksürük tablosu şeklinde kendini gösterir.
Boğmaca geçirdiği laboratuvar testleri ile kesin olarak kanıtlanan bir çocuğun difteri, tetanoz, boğmaca aşıları tamamlanmamışsa, tamamlaması gerekmeyebilir ancak boğmaca hastalığının tanısı sadece oluşturduğu klinik tabloya dayanarak kondu ise aşılarını tamamlamasında fayda vardır.
BOĞMACA AŞISI
Boğmaca aşısı ne tip bir aşıdır?
Boğmaca aşısı “inaktive” (ölü) bir aşıdır. İnaktive aşılar canlı değildir ve aşının içerisinde verilen mikroorganizma vücutta çoğalmaz. Bu nedenle inaktive aşıların yeterli düzeyde koruma sağlayabilmesi için birden fazla dozda uygulanması ve belli aralıklarla tekrar dozlarının uygulanması gerekmektedir.
Yan etkisi azaltılmış difteri, tetanoz, boğmaca aşılarının (aselüler boğmaca aşıları) içerisinde bulunan boğmaca etkeninin antijenik yapıları, bakterinin uygun besi yerlerinde çoğaltıldıktan sonra komponentlerine ayrılması, inaktive edilmesi ve saşaştırılması yoluyla elde edilir.
Boğmaca aşısı nasıl uygulanır?
Difteri, tetanoz, boğmaca aşısı (DTB veya aselüler DTB) kas içine uygulanır.
Kimler boğmaca aşısı olmalıdır?
Tüm küçük bebekler, eğer aşılanmalarını engelleyen herhangi bir tıbbi durumları yok ise, rutin aşılama şemaları dahilinde difteri, tetanoz, boğmaca aşısı olmalıdır.
Aselüler boğmaca aşısı nedir?
Difteri, tetanoz, boğmaca aşısının (DTB) içerisinde bulunan boğmaca içeriği bu aşıya karşı görülen reaksiyonların büyük kısmından sorumludur. Aşı sonrasında, aşı yerinde kızarıklık, şişlik ve ağrı ve yüksek ateş, huzursuzluk ve ağlama gibi yan etkilere neden olabilmektedir.
Aselüler boğmaca içeren difteri, tetanoz, aselüler boğmaca (DTaB) aşılarında ise aşının içerisinde boğmaca mikroorganizmasının tamamı değil bazı antijenik yapıları kullanılmaktadır ve yan etkiye neden olan bölümleri büyük oranda uzaklaştırılmıştır. Bu nedenle difteri, tetanoz ve aselüler boğmaca aşıları, boğmaca mikrobunun tamamının kullanıldığı DTB aşılarına kıyasla yarı yarıya daha az yan etkiye neden olmaktadır.
Boğmaca aşısı kaç doz olarak yapılmalıdır?
Boğmaca aşısının genel uygulama şeması, küçük çocuklara 2., 4., 6. aylarda (veya 2. 3., 4. aylarda) üç doz ve 18. ayda tekrar doz olmak üzere toplam dört dozluk bir seri şeklindedir. Beşinci doz aşının (güçlendirme dozu, rapel doz), dördüncü doz difteri, tetanoz, boğmaca aşısının geç kalmadığı (4 yaşın üzerinde uygulanmadığı) durumlarda, 4-6 yaşlar arasında uygulanması önerilmektedir.
Yan etkileri azaltmak için aşının yarım doz olarak uygulanması işe yarar mı?
Yarım doz difteri, tetanoz, boğmaca aşısı hiçbir koşulda önerilmemektedir. Yarım doz uygulanan aşı yeterli derecede bağışıklık düzeyi sağlaması açısından bir soru işaretine sebep olurken bu doz eksik kabul edileceği için çocuğun yeniden tam dozlarla aşılanması gerekebilecektir. Yan etkilerin azaltıldığı asellüler aşıların kullanılması en doğru yaklaşımdır.
Çocukluğunda boğmaca aşılarını tam olarak yaptırmış bir erişkin belirli aralıklarla tekrar doz boğmaca aşısı yaptırmalı mıdır?
DTaB ya da DTB aşısı 7 yaşın üzerinde önerilmediği için bu aşıların adolesan ve erişkinlerde kullanımı yoktur. Ancak bu aşılarla çocukluk çağındaki aşılanma oranları yükseldikçe, aşı ve doğal hastalığın oluşturduğu bağışıklık zamanla da azaldığı için boğmaca hastalığı adolesan ve erişkin döneme kaymakta, buna karşın boğmacaya bağlı ölümlerin % 90'ı 4 aydan küçük bebeklerde yıllar içerisinde artan oranlarda görülmektedir. Boğmacaya karşı çocukluk çağında yapılan aşılamalar zamanla koruyuculuk etkisini kaybettiği için boğmaca vakaları artık adolesan ve erişkinlerde daha sık görülmeye
başlanmıştır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığının yaptığı bir araştırmaya göre erişkin vakaların tüm vakalara olan oranının 2005 yılından sonra 2,5 kat arttığı saptanmıştır. Hastalığın bebeklere bulaşması % 75 oranında bebeğin çevresindeki anne-baba-kardeş veya diğer kişilerden olmaktadır. DTaB ya da DTB aşısının ilk 3 dozu tamamlandıktan sonra boğmacaya karşı tam koruyuculuk
başlar. Bu nedenle, bebekler yaşamlarının ilk aylarında boğmacaya karşı korumasız kalabilmektedir. İlk aylarında bebeğin boğmacaya yakalanmaması için anne, baba, kardeş ve bebeklerle teması olan diğer kişilerin (örn. bakıcı, sağlık personeli vb.) boğmacaya karşı bağışıklıklarının tam olması gerekir.
2001 yılından itibaren kullanıma sunulmuş olan azaltılmış difteri, azaltılmış aselüler
boğmaca, tetanoz ve/veya inaktive polio içerikli adsorbe aşılar (Tdap/Tdap-IPV) 3 yaştan itibaren üst yaş sınırı olmaksızın hatırlatma dozu olarak adolesan ve erişkinlerde önerilmektedir.
Adolesanlarda 1 doz ve erişkin dönemde de 10 yılda bir yapılan Td dozlarından birisinin yerine boğmaca içerikli bu yeni jenerasyon Tdap/ Tdap-IPV aşılarıönerilmektedir. Ayrıca Küresel Boğmaca Girişimi (GPI) tarafından 2001 yılından itibaren ve Birleşik Devletler'de Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi tarafından 2004 yılından itibaren, postpartum dönemde annelere ve infantla teması olan kişilere (baba-kardeş-bakıcı-sağlık personeli dahil) boğmaca rapeli yapılması önerilmektedir. Adolesan ve erişkin dönemde uygulanacak boğmaca hatırlatma dozu hem genel olarak hafif seyrettiğini bildiğimiz ancak boğmaca komplikasyonlarının yine de görülebildiği (bazı çalışmalara göre %26 oranında) bu yaş grubu kişilerde hastalık oluşumunu
engelleyecek hem de boğmacanın toplumdaki dolaşımını azaltarak 4 aydan küçük bebeklerde
ölümcül sonuçlanabilen boğmacanın bebeklere bulaşını engelleyecektir.
Boğmaca aşısı ne kadar güvenilirdir?
Çocukların çoğunluğu difteri, tetanoz, boğmaca aşısına karşı ciddi reaksiyon geliştirmemektedir. Aşıdan sonra en sık görülen reaksiyonlar, aşının yapıldığı yerde kızarıklık, şişlik ve ağrı gibi lokal reaksiyonlardır. Bu reaksiyonlar özellikle aşının dördüncü, beşinci dozlarından sonra görülmektedir. Diğer muhtemel reaksiyonlar hafif ateş, iştahsızlık, yorgunluk ve kusmadır. Yan etkisi azaltılmış (aselüler) difteri, tetanoz, boğmaca aşılarının kullanılması, görülen bu hafif reaksiyonların daha da az görülmesini sağlamaktadır.
Boğmaca aşısına bağlı ne gibi yan etkiler bildirilmiştir?
Aselüler difteri, tetanoz, boğmaca aşısına bağlı 3 saat veya daha uzun süren ağlama (yaklaşık 1000 çocukta 1 oranında) ve yüksek ateş (16.000 çocukta 1 oranında) gibi ciddi reaksiyon nadirdir. Bu yan etkilerin büyük kısmının aşının içeriğindeki boğmaca etkenine bağlı olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle bu yan etkilerin görüldüğü çocuklar difteri, tetanoz aşısı ile aşılanabilirler. Nöbet gibi çok ciddi reaksiyonlar çok nadir görülmekte ve aşıya bağlı olup olmadığı kesin olarak söylenememektedir.
Difteri, tetanoz, boğmaca aşısı ne kadar etkin bir aşıdır?
Genelde inaktive (ölü) aşılar bağışıklama sağlamada canlı aşılar kadar etkin değildir.
Aselüler difteri, tetanoz, boğmaca aşıları ile yapılan çalışmalarda, 3 veya 4 doz aşılanan çocuklar boğmacaya karşı %80-85 korunmaktadır. Elde edilen bağışıklık ise 5-10 yıl sürmektedir.
Kimler boğmaca aşısı olmamalıdır?
Difteri, tetanoz, boğmaca aşısına karşı ciddi alerjik reaksiyon ortaya çıkması veya aşıdan 81 Boğmaca
sonra ensefalopati gelişmişse ve ensafalopati başka herhangi bir sebebe bağlanamamışsa, aşının diğer dozu uygulanmamalıdır.
Boğmaca aşısından sonra nadiren ortaya çıkan bazı reaksiyonlar, aşının takip eden dozlarının uygulanması konusunda dikkatli olmayı gerektirir. Bu reaksiyonlar 40.5ºC’nin üzerinde ateş ve şok durumu, 3 saat veya daha uzun süreyle sürekli ağlama veya aşıdan sonraki 3 gün içinde ortaya çıkan konvülziyondur (nöbet). Bu yan etkilerden birisinin varlığında bile, yaygın boğmaca salgınının varlığı gibi, hastalığın riskinin aşının riskinden çok daha fazla olduğu durumlar vardır.
Muhtemel veya potansiyel nörolojik hastalığı olan bebek veya çocukların durumları tamamen değerlendirilip tedavi edilene veya kontrol altına alınana kadar difteri, tetanoz, boğmaca aşısı ertelenmelidir. Difteri, tetanoz, boğmaca aşısı nörolojik bozukluğa yol açmamasına rağmen, aşının uygulanması halihazırda var olan nörolojik tablonun ortaya çıkmasına neden olup yanlış değerlendirilebilmektedir.
Orta ve ciddi derecede hastalığı olanların tamamen düzelene kadar aşılarını ertelemeleri önerilmektedir.
Boğmaca aşısı boğmacaya neden olabilir mi?
Hayır.
Erişkinlerdeki güncel Boğmaca aşısı önerileri nelerdir?
Aşılama oranları yükseldikçe, boğmaca hastalığı adolesan ve erişkin döneme kaymakta buna karşın boğmacaya bağlı ölümlerin % 90'ı 4 aydan küçük bebeklerde yıllar içerisinde artan oranlarda görülmektedir. Hastalığın bebeklere bulaşması % 75 oranında bebeğin çevresindeki anne-baba-kardeş veya diğer kişilerden olmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre tüm dünyada her yıl 50 Milyon boğmaca vakası görülmektedir ve toplam 300.000 kişi boğmaca nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Boğmaca özellikle küçük bebekler için çok ciddi sonuçlanabilen ölümcül bir hastalıktır. Küçük bebekler, muhtemelen beyinlerine oksijen sağlanmasının azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan, nöbet ve ensefalite daha fazla oranda yakalanma riski taşırlar. Her yıl ülkemizde ve dünyada boğmacaya yakalanan her 100 bebekten 4'ü hayatını kaybetmektedir. Antibiyotikler, boğmacanın öksürük gibi belirtilerini azaltmada çok etkili değildir. Hastalık geliştikten sonra boğmaca hastaları yatak istirahatine alınmalı, sıvı desteği verilmeli ve
ateşi varsa kontrol altına alınmalıdır. Hastalık yaklaşık olarak 12-14 hafta sürmekte ve bu dönemde işgücü kaybı ve aşırı tedavi giderlerine neden olmaktadır. Boğmacaya karşı anne-babalar, bebeklerini veya çocuklarını aşı ile koruyabilirler. Bebeklere 2 aylıkken yapılmaya başlanan ve 4, 6 ve 18 aylık olduklarında tekrarlanan karma aşı DTaB (difteri, tetanoz, asellüler boğmaca), bebeği boğmacaya karşı korumak için uygulanır. Ancak, karma aşının ilk 3 dozu tamamlandıktan sonra boğmacaya karşı
tam koruyuculuk başlar. Bu nedenle, bebekler yaşamlarının ilk aylarında boğmacaya karşı korumasız kalabilmektedir. İlk aylarında bebeğin boğmacaya yakalanmaması için anne, baba, kardeş ve bebeklerle teması olan diğer kişilerin (örn. bakıcı, sağlık personeli vb.) boğmacaya karşı bağışıklıklarının tam olması gerekir.
Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi, 2004 yılından itibaren postpartum dönemde annelere ve infantla teması olan kişilere (sağlık personeli dahil) boğmaca rapeli yapılmasını önermektedir. Koza stratejisi olarak adlandırılan bu yaklaşım, 17 ülkeden 37 uzmanın oluşturduğu Global Pertusis Grişimi (GPI) tarafından, 1 yaş altı bebeklerle teması olan tüm kişiler için de (anne-baba-kardeşler vb gibi) önerilmektedir. Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi, eğer son Td dozundan 10 yıldan uzun bir süre geçmiş ise gebelikte 2.-3. trimesterda Td yerine Tdap (azaltılmış difteri ve azaltılmış asellüler boğmaca içeren kombine aşı) önermektedir. İnfantla teması olabilecek kişilere (anne-baba-kardeş-bakıcı-sağlık personeli vb) yapılacak bir doz Tdap veya Tdap-IPV, infantları bağışıklığı gelişene kadar boğmacaya karşı koruyacaktı r. Ayrıca, yaşamlarının ilk yıllarında uygulanan DTaB aşısının koruyuculuğunun devam etmesi için 4-6 yaştaki çocukların karma aşıları da Tdap-IPV olarak tekrar edilmelidir. Bu okul öncesi dönemde karma aşı ile kombine çocuk felci aşısının da tekrar edilmesi, her dört hastalığa karşı (difteri, tetanoz, boğmaca, çocuk felci) koruyuculuğun devamı açısından önemlidir.
4-6 yaş çocuklara yapılacak 1 doz Tdap veya Tdap-IPV hem onları hem de çevrelerindeki küçük bebekleri boğmacaya karşı koruyacaktır. Ayrıca primer karma aşıları tamamlanmış her anne-baba veya küçük bebeklerle teması olan kişiler (örn. bakıcı, sağlık personeli vb.) yaşamları boyunca en az bir kez Tdap veya Tdap-IPV aşısı olabilirler. Böylece hem kendilerini hem de bebeklerini boğmacaya karşı koruyabileceklerdir. Tdap veya Tdap- IPV aşısı 10 yılda bir uygulanan Td aşısı dozlarından birinin yerine de kullanılabilmektedir. Tetanoz hatırlatma dozu olarak uygulandığında tetanoza karşı yeterli düzeyde
bağışıklık oluşturur.






TETANOZ
Tetanozun etkeni nedir?
Tetanoza bir bakteri olan Clostridium tetani’nin toksini (zehiri) neden olmaktadır. Bu bakteri oksijen varlığında yaşayamaz. Bakterinin bir özelliği de öldürmesi çok zor olan bir form oluşturmasıdır (spor). Bakterinin oluşturduğu sporlar ısıya ve kimyasal ajanlara çok dayanıklıdır ve öldürmesi çok zordur.
Tetanoz nasıl yayılır?
C. tetani sporları toprakta ve hayvanların barsakları ve dışkılarında bulunur. Tetanoz bakterisi insan vücuduna genellikle delici yaralanmalar yoluyla girer. Çünkü bakterinin yaşaması ve çoğalması için oksijensiz ortama ihtiyacı vardır. Tetanoz insandan insana bulaşmaz.
Tetanoz bakterisi vücuda girdikten ne kadar süre sonra belirtiler ortaya çıkar?
Tetanozun kuluçka dönemi 3-21 gün arasında değişir, ortalama süre 8 gündür. Yaralanma bölgesinin, merkezi sinir sistemine uzaklığı ile orantılı olarak kuluçka dönemi değişir. Yara beyine ne kadar yakınsa kuluçka dönemi o kadar kısadır ve ölüm oranı o kadar yüksektir.
Tetanozun belirtileri nelerdir?
Tetanozun belirtileri, tetanoz bakterisinin toksininin (zehirinin) merkezi sinir sistemi üzerindeki etkisi ile ortaya çıkar. Tetanozun en sık görülen şeklinde ilk belirti çene kitlenmesidir. Daha sonra ense sertliği, yutma güçlüğü ve karın kaslarında sertleşme, kasılma görülür. Diğer bulgular ateş, terleme, kan basıncı artışı ve kalp hızında artıştır. Sıklıkla kas kasılmaları ve spazmlar oluşur ve dakikalarca devam eder, haftalarca sürer. Eğer kişi iyileşirse bu aylar alabilir.
Tetanoz ne kadar ciddidir?
Tetanoz yüksek ölüm oranına sahip bir hastalıktır. Vakaların yaklaşık %30’u hayatını kaybeder. Tetanozun başarılı bir tedavisi yoktur, tedaviye rağmen vaka ölüm oranı
değişmemektedir.
Tetanozun muhtemel komplikasyonları (istenmeyen sonuçları) nelerdir?
Ses tellerinin spazmı (laringospazm) solunumu zorlaştırabilir. Kas kasılmaları sırasında omurlarda ve uzun kemiklerde kırılmalar olabilir. Ayrıca hipertansiyon (tansiyonun yükselmesi), anormal kalp ritmi ve hastanede uzun süreli yatmak zorunda kalınması nedeniyle ortaya çıkan başka bakteri veya virüslerle oluşan ikincil enfeksiyonlar da tetanoz nedeniyle ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardır. Tabii ki yüksek oranda ölüme sebebiyet vermesi de diğer önemli istenmeyen sonuçtur.
Tetanoz bakterisi ne tarz yaralarla vücuda girer?
Tetanoz bakterisi toprakta yaşar. Bu nedenle en tehlikeli yaralanmalar hayvan dışkısı ve gübre ile kirli yaralanmalardır. Genelde derin delici yaralanmalardan endişelenmemize rağmen gerçekte pek çok yaralanmada tetanoz bakterisi vücuda girer. Son yıllarda en çok görülen vakalar büyük yaralar yerine küçük yaralar nedeniyle oluşmuştur. Bunun bir nedeni büyük yaralara tetanoz riski ile uygun bir şekilde müdahale ediliyor, küçük yaraların pek önemsenmiyor olması olabilir.
Tetanoz ameliyatlar, yanıklar, yaralanmalar, sıyrıklar, çarpma tarzında yaralanmalar, kulak enfeksiyonları, diş enfeksiyonları, hayvan ısırıkları, düşükler, hamilelik, piercing ve dövme sonrasında ortaya çıkabilir. Tetanoz aynı zamanda kıymık batmasından sonra da oluşabilir.
Tetanoz riski taşıyan bir yaralanma durumunda ne yapılmalıdır?
Tetanoz bulaşma riski taşıyan her türlü yaraya en kısa zamanda müdahale edilmelidir. Uygulanacak tedavi yaralanan kişinin tetanoz aşılarının tam olup olmadığına ve yaranın durumuna göre belirlenir. Tüm yaralanmalarda öncelikle yara temizlenmelidir. Yaralanma durumunda zaman geçirmeden bir sağlık merkezine başvurulmalı ve gerekli görülürse tedavi ve aşılama durumuna göre aşı uygulanmalıdır. Tetanoz bakterisi ile kirlenme ihtimali bulunan yaralanmalarda eğer yaralanan kişi tetanoz aşılarının yapılıp yapılmadığını ya da tam olarak yapıldığını hatırlamıyorsa, en kısa zaman içinde tetanoz aşısı ve tetanoz immünglobulini olmalıdır.
Üç doz tetanoz aşısı olmuş ve son 10 yıl içinde rapel doz (güçlendirme dozu) yaptırmış olan bir kişi korunuyordur. Bununla birlikte yeterli derecede korunmada sağlamak için, yaralanma son aşıdan beş yıl veya daha fazla bir süre sonra olmuşsa ve yara küçük 85 Tetanoz ve/veya temiz değilse dahi bir tekrar doz aşı yapılabilir.
Tetanozun tedavisi var mıdır?
Tetanozun bulguları ortaya çıktıktan sonra tetanozun tedavisi yoktur. Sadece destekleyici tedavi ve mümkünse ortaya çıkan istenmeyen sonuçların (komplikasyonların) tedavisi yapılır. En iyi tedavi aşılama yoluyla korunmadır.
Neonatal tetanoz nedir?
Neonatal tetanoz, yeni doğan bebeklerde görülen tetanozdur ve sıklıkla doğum sırasında göbek kordonunun temiz olmayan koşullarda kesilmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bu bebeklerin genellikle annelerinin tetanoz aşıları tamam değildir ve bu nedenle bebeklerine koruyucu antikorları verememişlerdir.
Neonatal tetanoz gelişmekte olan ülkelerde hala sık görülmektedir ve her yıl tüm dünyada 270.000’den fazla ölüme neden olmaktadır.
Tetanoz birden fazla kez geçirilebilir mi?
Evet! Tetanoz geçirmek ömür boyu kalıcı bağışıklık sağlamaz çünkü çok az miktarda toksin bile hastalığa neden olabilmektedir. Tetanoz geçiren kişiler iyileşir iyileşmez aşılama serisine başlamalıdırlar.
TETANOZ AŞISI
Tetanoz toksoidi ne tür bir aşıdır?
Tetanoz aşısı toksoid adı verilen inaktive (ölü) toksindir (zehir). Tetanoz bakterisi besi yerinde çoğaltılır, saflaştırılır ve inaktive edilir. Tetanoz aşısı canlı aşı olmadığı için oluşturduğu bağışıklık zamanla azalır. Bu nedenle tekrar doz uygulanması gerekir.
Tetanoz aşısı olmanın tek yolu difteri, tetanoz, boğmaca şeklinde veya difteri, tetanoz aşısı şeklinde aşılanmak mıdır?
Hayır. Difteri, tetanoz, boğmaca aşıları ile kombine tetanoz aşısının yanında tek tetanoz toksoid aşısı da bulunmaktadır. Ancak erişkin yaşta hem difteri, hem de tetanoza karşı korunabilmek için erişkin tip difteri, tetanoz (Td) aşısı yaptırmak tercih edilebilir. Yine yedi yaşından küçük çocuklarda difteri, tetanoz, boğmaca üçlü aşısı ile beraber veya difteri, tetanoz aşısı şeklinde ya da tek tetanoz aşısı şeklinde uygulanabilir.
Bu aşı nasıl uygulanır?
Difteri, tetanoz, boğmaca aşısı (DTaP), difteri, tetanoz aşısı ( DT, Td) ve tek tetanoz aşısı (TT) kas içine uygulanır.

Kimler tetanoz aşısı olmalıdır?
Tüm bebekler rutin aşılama şemasına göre difteri, tetanoz, boğmaca aşısı olmalıdır. Erişkinlere her 10 yılda bir difteri, tetanoz aşısı uygulanmalıdır. Daha önce üç doz tetanoz, difteri aşısı olup olmadığından emin olmayan kişiler, üç dozluk seriyi uygun aralıklarla tamamlamalıdır. Tetanoz rapelleri tüm dünyada artık Tetanoz Difteri (Td) ya da Boğmaca aşısı da eklenerek (Tdap/Tdap-IPV) şeklinde yapılmaktadır. Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi erişkinlerde 10 yılda bir yapılan Td dozlarından birisinin yerine boğmaca içerikli Tdap aşısı yapılmasını önermektedir. Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi adolesan dönemde ise 11-13 yaş'ta rutin Td yerine Tdap aşılaması yapılmasını önermektedir.
Kaç doz difteri, tetanoz, boğmaca aşısı uygulanmalıdır?
Bebekler için rutin aşı şeması 2., 4., 6. aylarda veya 2., 3. ve 4. aylarda üç doz ve 15-18. aylar arasında dördüncü doz olmak üzere toplam dört doz olarak uygulanır. Beşinci dozun yani tekrar dozun (rapel) normal koşullarda 4-6 yaş arasında uygulanması önerilmektedir.
Erişkin tip Td aşısı ne zaman uygulanmalıdır?
Bağışıklama konusunda uzman otoriteler ilk tekrar doz Td aşısının 11-12 yaş arasında uygulanmasını önermektedir. Bu vizit, okula başlayacak çocukların uygulanması önerilen tüm aşılarının uygulanmış olduğunu kontrol etmek için yapılmaktadır. Adolesan vizit sırasında çocuk eğer son DTaP dozundan sonra en azından beş yıl geçmiş ise Td aşısının ilk tekrar dozunu almalıdır (çocukların çoğu aşı şemalarını 4-6 yaş civarında tamamlarlar). Erişkinler her on yılda bir difteri ve tetanoz tekrar dozlarını yaptırmalıdırlar. Eğer derin ve delik tarzında veya kirli yaralanma olursa ve son dozdan sonra beş yıldan daha uzun bir süre geçtiyse ek bir doz tetanoz aşısı uygulanmalıdır. Tüm aşılamaların kayıtlarının tam olarak tutulması fazla doz aşıların uygulanmasını önleyecektir. Tetanoza karşı yeterli düzeyde korunuyor olmanın hayati önem taşımasına rağmen, önerilenden daha fazla doz tetanoz aşısı olmak, aşı yapılan kolda ağrılı şişlik oluşması gibi aşıya bağlı lokal reaksiyonların (aşının uygulandığı yerde görülen reaksiyonların) artmasına neden olmaktadır. Tetanoz rapelleri tüm dünyada artık Tetanoz Difteri (Td) ya da Boğmaca aşısı da eklenerek (Tdap/Tdap-IPV) şeklinde yapılmaktadır. Primer serileri tamamlanmış kişilerde tetanoz hatırlatma dozu olarak Tdap/Tdap-IPV uygulandığında, tetanoza karşı yeterli düzeyde bağışıklık oluşturur. İmmün yanıt açısından Tdap/Tdap-IPV ile Td arasında hiçbir fark yoktur. Tdap/Tdap-IPV ile aşılanan kişiler % 100 tetanoz antitoksini geliştirmişlerdir. Tetanoza karşı gelişen bu antitoksin seviyeleri 5 yıl süre ile % 100 korunmuştur. Tdap/Tdap-IPV 10 yılda bir uygulanan TT ya da Td aşısı dozlarından birinin yerine de kullanılabilmektedir. Amerika Brileşik Devlerinde eğer son Td dozundan 10 yıldan uzun
bir süre geçmiş ise gebelikte 2.-3. trimesterda Td yerine uygulanabilmektedir.
Tetanoz aşısı ne kadar güvenlidir?
Çocukların büyük kısmı kombine difteri, tetanoz, aselüler boğmaca (DTaB) aşısına karşı ciddi reaksiyon göstermezler. En sık görülen reaksiyonlar özellikle aşının beşinci dozunda olmak üzere, aşının uygulandığı yerde görülen kızarıklık, şişlik ve ağrıdır. Diğer görülmesi muhtemel reaksiyonlar ateş, iştahsızlık, yorgunluk ve kusmadır. Difteri, tetanoz, tüm hücre boğmaca (DTB) yerine daha saflaştırılmış olan difteri, tetanoz, aselüler boğmaca (DTaB) aşısının kullanılması bu reaksiyonların görülme ihtimalini azaltmaktadır. Erişkinler için azaltılmış dozda difteri içeren difteri, tetanoz (Td) aşısının uygulanması sırasında aşı yerinde kızarıklık, şişlik gibi lokalize reaksiyonlar sıktır ancak genellikle herhangi bir tedavi gerektirmeden kendiliğinden düzelmektedir.
Tetanoz aşısına bağlı hangi yan etkiler bildirilmektedir?
Difteri, tetanoz aselüler boğmaca aşısına (DTaB) bağlı üç saat veya daha fazla ağlama ve yüksek ateş gibi orta ve ciddi reaksiyonlar nadirdir. Bu yan etkilerin çoğunun aşının içerisindeki boğmacaya bağlı olduğuna inanılmaktadır. Difteri, tetanoz aselüler boğmaca aşısına (DTaB) aşısına bağlı bu tarz bir reaksiyon geçiren çocuklara boğmaca içermeyen difteri, tetanoz (DT) aşısı uygulanmalıdır. Nöbet geçirme gibi ciddi reaksiyonlar çok daha nadirdir ve bu reaksiyonların aşıya bağlı olduğunu söylemek güçtür.
Yukarıda belirtildiği gibi önerilen dozdan fazla sayıda difteri, tetanoz aşısı yapılan erişkinlerde aşı yapılan kolda ağrılı şişlik oluşması gibi lokal reaksiyonların görülme ihtimali artmaktadır. Bu reaksiyonların nedeni kanda oluşmuş olan yüksek miktardaki tetanoz antikorudur.
Difteri, tetanoz toksoid aşısı (Td) ne kadar etkindir?
Td aşısı çocukken veya erişkin yaşta primer aşı serisi tam olarak tamamlanmışsa ve her 10 yılda bir tekrar doz uygulanıyorsa %100 etkindir.
Kimler tetanoz toksoid aşısını yaptırmamalıdır?
Tetanoz toksoid aşısının herhangi bir dozunda ciddi alerjik reaksiyon gelişen kişilere tekrar tetanoz aşısı uygulanmamalıdır. Orta veya ciddi hastalığı olan kişiler iyileşene kadar aşılarını ertelemelidirler. Difteri,
tetanoz, tüm hücre boğmaca veya difteri, tetanoz, aselüler boğmaca aşılarına bağlı yan etkilerin çoğu aşının içerisindeki boğmaca içeriğine bağlıdır. Bu aşılar ile ilgili daha detaylı bilgi için “boğmaca” sayfasına bakınız.
Aşı tetanoza sebep olabilir mi?
Hayır.






HIB (HAEMOPHİLUS İNFLUENZAE TİP B)
Hib hastalığının etkeni nedir?
Hib hastalığı Haemophilus influenzae adındaki bir bakteri ile meydana gelir. Bu bakterinin“a” harfinden “f” harfine kadar sınıflandırılan 6 farklı tipi vardır. Bu tiplerin içinden tip b, bu bakterinin sebep olduğu ciddi hastalıkların %95’inin etkenidir ve Hib aşısı da tip b’ye karşı korumaktadır.
Hib hastalığı nasıl bulaşır?
Hib hastalığı kişiden kişiye direkt temas veya solunum yoluyla yayılır. Hib bakterisi burun
ve boğazda hastalık yapmadan barınır (taşıyıcı olarak) ancak zaman zaman akciğere veya
kana ulaşarak ciddi hastalığa neden olur.
Hib bakterisi bulaştıktan ne kadar süre sonra hastalığın belirtileri görülür?
Hib hastalığının kuluçka dönemi bilinmemektedir ancak birkaç gün kadar kısa olabilmektedir.
Hib hastalığının belirtileri nelerdir?
Ciddi Hib hastalığı geçiren kişilerde belirtiler Hib bakterisinin hastalık yaptığı bölgeye göre değişmektedir (aşağıdaki soruya bakınız).
Hib hastalığı ne kadar ciddidir?
Hib hastalığı çok ciddi olabilir. Ciddi Hib hastalığının en sık görülen tipi beyni saran zarın iltihabı yani menenjittir. Ciddi Hib hastalığı vakalarının yarısından fazlasını menenjitler oluşturmaktadır (vakaların %50-65’i). Hib menenjitinin belirtileri ateş, şuur bulanıklığı ve ense sertliğidir. Menenjite bağlı ölüm oranı 100 çocukta 2-5 arasındadır (%2-5). Ek olarak menenjit geçiren çocukların %15-30’unda körlük, sağırlık ve zeka geriliği gibi kalıcı nörolojik hasarlar gelişmektedir.
Hib hastalıklarının diğer %17’sini epiglottit oluşturur. Epiglottit boğazda solunum yolunu tıkayıp solunumu engelleyebilecek ve hayati tehlike yaratacak derecede şişliğe neden olan bir enfeksiyondur.
Diğer ciddi Hib enfeksiyonları; eklem enfeksiyonu (%8), cilt enfeksiyonu (%6), zatürre (%15) ve kemik enfeksiyonudur (%2).
Hib hastalığının tedavisi var mıdır?
Hib hastalığı 10-14 gün süreyle antibiyotiklerle tedavi edilmektedir. Vakaların büyük kısmının hastaneye yatması gerekmektedir. Antibiyotik tedavisine rağmen Hib menenjiti geçiren çocukların yaklaşık %5’i hastalık nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
Hib hastalığı birden fazla kez geçirilebilir mi?
Evet. Hib hastalığını geçiren çocuk yeterli düzeyde koruyucu antikor geliştiremeyebilir. Ciddi Hib hastalığı geçiren ve iyileşen 24 aylıktan küçük çocuklar hastalığa karşı bağışık ve korunuyor olarak kabul edilmemeli ve en kısa zamanda Hib aşısı olmalıdır.
HIB AŞISI
Hib aşısı ne tür bir aşıdır?
Hib konjuge aşısı, inaktive (ölü) bir aşıdır ve Hib bakterisinin polisakkarid kapsülünün bir proteine kimyasal olarak bağlanması ile oluşturulmaktadır.
Hib aşısı nasıl uygulanmaktadır?
Hib aşısı kas içine enjeksiyon şeklinde uygulanmaktadır.
Piyasada bulunan tüm Hib aşıları birbirinin yerine kullanılabilir mi?
Tüm konjuge Hib aşıları gerekli olan durumlarda (ilk uygulanan aşı bulunamıyor veya adı bilinmiyorsa) birbirinin yerine uygulanabilir.
Kimler Hib aşısı olmamalıdır?
Tüm bebekler (eğer aşılanmamalarını gerektirecek özel bir rahatsızlıkları yoksa) rutin aşılama şemasının bir parçası olarak Hib aşısı olmalıdır. Hib hastalığı 5 yaşından büyük çocuklarda nadir olarak görüldüğü için Hib aşısının 5 yaşından büyük çocuklara rutin olarak uygulanması önerilmemektedir.
Hib aşısının 5 yaş veya daha büyük olan kişilere uygulanması öneriliyor mu?
Ciddi Hib hastalığı için risk taşıyan grupta bulunan büyük çocuklar ve erişkinler Hib aşısı ile aşılanabilirler. Dalağı olmayan veya işlev görmeyen kişiler (örneğin, orak hücreli anemisi olan veya dalağı alınmış olan kişiler), bağışıklık sistemi yetmezliği olanlar, HIV enfeksiyonu ve kanser kemoterapisi nedeniyle bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler, Hib hastalığı için risk taşıyan grupta olan kişilerdir. Hib hastalığı için yüksek risk grubunda olan kişiler daha önce hiç Hib aşısı olmamışlarsa en az bir doz Hib aşısı ile aşılanmalıdırlar.
Çocukluk çağındaki Hib aşılaması için kaç doz Hib aşısı uygulanması gerekmektedir?
Hib aşısının uygulanma yaşına göre üç veya dört doz olarak uygulanması gerekmektedir. Hib aşılarına bebek ikinci ayını tamamladığında başlanmalı ve bir veya iki ay araylaüç doz olarak ilk seri uygulanmalı 2., 3., 4. veya 2., 4., 6. aylarda ve 12-15. ayda tekrar (güçlendirme) dozu uygulanmalıdır.
Hib aşısı 6 haftalıktan küçük çocuklara uygulanmamalıdır.
18 aylık bebeğime hiç Hib aşısı yaptırmadım. Hala üç ya da dört doz Hib aşısı olmasına
gerek var mı?

Bir yaşından büyük çocuklara (1-5 yaş arasındaki) Hib aşısı tek doz olarak uygulanmalıdır.
Hib aşısı yaptırdığım zaman çocuğum bir daha hiç menenjite yakalanmayacak diye düşünebilir miyim?
Hayır. Çünkü menenjite sadece Hib bakterisi değil başka bakteri ve virüsler de neden olmaktadır. Hib aşısı sadece Hib bakterisinin neden olduğu menenjitten koruyacaktır.
Hib aşısı ne kadar güvenilir bir aşıdır?
Hib konjuge aşısını takiben yan etki görülme ihtimali nadirdir. En sık görülen yan etkiler aşı yerinde kızarıklık, şişlik ve sıcaklık artışı gibi lokal yan etkilerdir. Aşılanan 20 çocuktan birisinde 38.5ºC’ye kadar ateş görülebilir.
Hib aşısı ne kadar etkin bir aşıdır?
Ciddi Hib hastalığına karşı koruyucu bağışıklık geliştirmede tüm Hib aşıları başarılıdır. İki veya üç doz Hib aşısı sonrası, aşılanan çocukların %95’inden fazlası korunmaktadır.
Kimler Hib aşısı olmamalıdır?
Hib aşısına karşı daha önce ciddi derecede alerjik reaksiyon gösteren kişilere uygulanmamalıdır. 6 haftalıktan küçük çocuklara uygulanmamalıdır. Orta veya ciddi derecede hastalığı olan kişilerin hastalıkları düzelene kadar aşılamayı ertelemeleri önerilmektedir.
Hib aşısı Hib hastalığına neden olur mu?
Hayır.




ÇOCUK FELCİ (Polio)
Çocuk felcine (Polio) hangi mikroorganizma neden olur?
Çocuk felcine poliovirüs Tip 1, 2, 3 neden olur.
Çocuk felci nasıl yayılır?
Çocuk felci genellikle hasta kişilerin dışkısı ile yaydığı polio virüsünün bulaştığı yiyecek ve içecekler yoluyla bulaşmaktadır. İyi yıkanmamış eller bulaşta rol oynamaktadır.
Çocuk felci virüsünü aldıktan ne kadar süre sonra belirtiler görülür?
Çocuk felcinin kuluçka dönemi ortalama 6-20 gündür (3 günden 35 güne kadar değişen aralıkta olabilir).
Çocuk felcinin belirtileri nelerdir?
İlginç bir şekilde çocuk felci virüsünü alan ve hastalanan kişilerin %95’inde belirti görülmez. Çocuk felci virüsünü alan diğer %4-8’lik gruptaki kişilerde boğaz ağrısı, ateş, bulantı, kusma gibi pek çok hastalıkta görülebilecek, hafif, çok spesifik olmayan belirtiler görülür. Yaklaşık %1-2’lik grupta ise paralitik olmayan (felç görülmeyen) aseptik menenjit gelişir ve ense, sırt ve bacak kaslarında kısa süreli sertlik meydana gelir. Tüm çocuk felci enfeksiyonlarının (polio virüsünün bulaştığı grubun) %2’sinden azında bacaklarda, kollarda veya her ikisinde birden kalıcı zayışık ve felcin ortaya çıktığı klasik“gevşek felç” tablosu görülür.
Çocuk felci ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Çocuk felci vakalarının çok büyük bir kısmı hafif olmasına rağmen %2 vakada gelişen felç ve kalıcı sakatlık bu hastalığın korkulan bir hastalık olmasına yol açmaktadır. Felç gelişen çocuk felci vakalarının çocuk yaşta ise %2-5’i, erişkinlerin ise %15-30’u hayatını kaybetmektedir.
Çocuk felci virüsünü alan çocuk ne kadar süreyle virüsü bulaştırır?
Çocuk felci virüsü ile enfekte olan hastalar, hastalık başlamadan 7-10 gün öncesinden itibaren virüsü yaymaya başlarlar. Daha sonra ise 3-6 hafta süreyle virüsü yaymaya 93 devam ederler.
Çocuk felcinin tedavisi var mıdır?
Çocuk felcinin tedavisi yoktur. Çocuk felci ile enfekte olan kişilere yatak istirahati ve sıvı takviyesi gibi destekleyici tedavi verilir. Hasta kişilerin dışkısı ile virüsün yayılımını engellemek için standart önlemler alınmalıdır.
Çocuk felci hastalığı dünyada ne kadar yaygındır?
Dünya Sağlık Örgütü 1988’de dünya üzerinden çocuk felcini yok etme kararı almıştır. 2000 yılında hastalığı dünya üzerinden yok etme hedefine ulaşılamamakla birlikte çok büyük bir ilerleme kaydedildi. 1988’de tüm dünyada 350.000 çocuk felci vakası bildirilirken, 2001 yılında sadece 10 ülkeden 480 vaka bildirilmiştir. 2006 yılında ise Nijerya, Hindistan, Afganistan ve Pakistan olmak üzere 4 ülkede polio endemik olarak görülmektedir. Ancak polio görülmeyen bazı ülkelere de yayılmıştır.
ÇOCUK FELCİ AŞISI (POLIO)
Çocuk felci aşısı ilk olarak ne zaman kullanılmaya başlanmıştır?
İlk kullanılmaya başlanan çocuk felci aşısı, Jonas Salk tarafından geliştirilen ve 1955 yılında
ruhsat alan inaktive (ölü) çocuk felci aşısıdır (IPV). 1961’de, Dr. Albert Sabin tarafından canlı atenüe (zayıflatılmış) çocuk felci aşısı (OPV) geliştirilmiştir. Bu aşı enjeksiyon yerine ağızdan kullanılan bir aşıdır. 1963’te ağızdan kullanılan canlı zayıflatılmış çocuk felci aşısı her üç tip çocuk felci virüsünü de içermek
üzere geliştirilmiş ve ruhsat almıştır. 1988 yılında gücü genişletilmiş IPV formülasyonu kullanıma girmiştir.
Bu aşı nasıl uygulanmaktadır?
OPV ağızdan damla şeklinde uygulanmaktadır. IPV ise bacaktan veya koldan enjeksiyon şeklinde uygulanmaktadır.
Çocuk felci aşısı önerisi neden OPV’den IPV’ye değişmektedir?
Polio’dan arındırılmış ülkelerde artık vahşi polio virüsüne bağlı vaka görülmemekte ancak OPV aşısının içerisinde bulunan aşı virüsüne bağlı az sayıda polio vakası görülmektedir.
IPV’ye dönüş, OPV nedeniyle ortaya çıkan az sayıda vaka görülme ihtimalini (2.4 milyon dozda bir) ortadan kaldırırken aşılanan kişileri çocuk felcinden korur. OPV polio virüsünün diğer insanlara bulaşının önlenmesinde daha iyidir ancak kuzey yarımkürede ve Avrupa bölgesinde (ülkemiz de dahil) vahşi polio virüsü dolaşmamaktadır ve bu nedenle bu ülkelerde bu avantaja çok ihtiyaç olmamaktadır. Bununla birlikte vahşi polio virüsünün hastalığa neden olmaya devam ettiği ülkelerde OPV kullanılmaya devam edilmektedir.
Yine aynı şekilde diğer ülkelerden polio yayılma riski taşıyan ülkeler bu vakaların yayılımını engellemek için OPV kullanmaya devam edebilirler.
Kimler çocuk felci aşısı olmalıdır?
Tüm bebekler aşılanmasına engel bir hastalığı yoksa çocuk felci aşısı olmalıdır. Primer seri aşılama bir veya iki ay ara ile üç doz 2., 3., 4. veya 2., 4., 6. aylarda ve 16-18 ay arasında dördüncü doz olmak üzere toplam dört dozdan oluşur. Tekrar doz 4-6 yaş arasında (okul öncesinde) uygulanır (eğer üçüncü doz çocuk felci aşısı 4 yaş veya daha geç bir dönemde uygulanacak kadar aşılama şeması gecikmediyse).
OPV ve IPV aşıları birbirini takip eden şekilde uygulanabilir mi?
Evet. OPV ve IPV aşıları birbirini takip eden şekilde uygulanabilirler. Aşı serisine IPV ile başlamak (özellikle ilk 2 dozda IPV uygulanarak) tercih edilmelidir.
Çocuk felci Türkiye’de görülüyor mu?
Ülkemizde son çocuk felci vakası 1998 yılında Ağrı’da görülmüştür. Ülkemiz 2002 yılı Haziran ayında Avrupa bölgesi ile birlikte çocuk felcinden arındırılmış ülkeler arasına girmiştir.
Ülkemizde çocuk felci görülmediğine göre neden çocuğuma hala çocuk felci aşısı yaptırmam gerekiyor?
Çocuk felci dünya üzerinde hala bazı ülkelerde görülüyor ve hatta salgınlara neden olabiliyor. Çocuk felci virüsü bu ülkelerden rahatlıkla bulaşabilme riski taşıyor. Çocuk felci aşısı kullanımı ancak polio virüsü tüm dünyadan tamamen yok edildikten sonra durdurulabilir. fiu anda dünya henüz çocuk felci aşısının durdurulabileceği bir aşamada bulunmamaktadır.
Erişkinler çocuk felcine karşı aşılanmalı mıdır?
18 yaş ve üzerindeki kişilerin, çocuk felci virüsü ile karşılaşma riski daha az olduğu veçoğunlukla çocuk felcine karşı bağışıklık kazanmış oldukları için, rutin olarak çocuk felci aşısı yaptırmaları gerekmemektedir. Ancak bazı erişkinler çocuk felci virüsünün bulaşması açısından risk altındadır (örneğin, çocuk felcinin sık görüldüğü ülkelere seyahat edenler, laboratuvarda çocuk felci virüsü ile çalışanlar ve çocuk felci virüsü ile karşılaşma ihtimali yüksek olan sağlık çalışanları gibi). Eğer çocuk felci virüsünün bulaşması açısından risk altında olan bir erişkin daha önce hiç çocuk felci aşısı olmadıysa toplam üç doz çocuk felci aşısı yaptırmalıdır. İlk iki doz çocuk felci aşısı bir ya da iki ay ara ile uygulanmalıdır. Üçüncü doz ise ikinci dozdan 6-12 ay sonra yapılmalıdır. Eğer daha kısa süre içinde hızlı bir korunma sağlanması gerekiyorsa üç doz aşı her biri birer ay aralıklarla olmak üzere uygulanabilir.
Eğer risk altındaki erişkin daha önce sadece bir veya iki doz çocuk felci aşısı olduysa (OPV veya IPV), son dozun ne kadar süre önce yapıldığına bakılmaksızın, kalan aşı dozları tamamlanmalıdır.
Eğer risk altındaki erişkinin çocuk felci aşıları daha önce tam olarak uygulandıysa (üç veya daha fazla dozda OPV veya IPV) korunmayı güçlendirmek için tek doz tekrar çocuk felci aşısı yapılabilir.
Çocuk felci aşısı ne kadar güvenilirdir?
IPV aşısı çok güvenilir bir aşıdır; şu ana kadar hiç ciddi yan etki bildirilmemiştir. OPV ise özellikle ilk dozlarda olmak üzere 720.000 dozda 1 çocukta aşıya bağlı felce neden olabilmektedir. OPV aşısı toplumsal bağışıklığın sağlanmasında önemli bir rol oynadığı için kullanılması gerekmektedir. Aşıya bağlı riski önlemek için özellikle ilk iki dozda IPV daha sonraki dozlarda OPV kullanılması önerilmektedir.
Çocuk felci aşısı ne kadar etkindir?
Hem OPV hem de IPV çocuk felcinden korunmada etkindir, ancak önerilen tüm doz aşılarının uygulanması koşuluyla. Üç doz aşı sonrasında IPV ile aşılananların %99’u bağışıklık cevabı geliştirmektedir ancak OPV’nin her üç çocuk felci virüsüne karşı aynı koruma düzeyini sağlaması için daha fazla doza ihtiyaç vardır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 3 tip polio virüsüne karşı bağışıklık kazanılabilmesi için gereken OPV dozu 11-13 dozdur.
İnaktive çocuk felci aşısı (IPV), çocuk felcine neden olabilir mi?
İnaktive çocuk felci aşısı öldürülmüş çocuk felci virüslerini içerdiği için felce yol açmaz.
Oral çocuk felci aşısı (OPV), çocuk felcine neden olabilir mi?
Olasılığı düşük olmakla birlikte evet. Çünkü OPV canlı zayıflatılmış çocuk felci virüslerini içermektedir.
Kimler OPV veya IPV aşısı olmamalıdır?
Bağışıklık sistemi yetmezliği olan kişiler OPV aşısı olmamalıdır. Bu kişiler IPV ile aşılanmalıdır.








KIZAMIK
Kızamığın etkeni nedir?
Kızamığın etkeni bir virüstür.
Kızamık nasıl yayılır?
Kızamık hasta çocukların öksürüp hapşırması ve hatta konuşması yoluyla havaya dağılan kızamık virüsünün solunum yoluyla alınması ile yayılır ve yüksek derecede bulaşıcı bir hastalıktır.
Kızamık virüsünü aldıktan ne kadar süre sonra belirtiler ortaya çıkar?
Genellikle ilk belirti olan ateş, kızamık virüsünün alınmasından ortalama 10-12 gün sonra ortaya çıkar. Kızamık döküntüsü genellikle virüsü aldıktan sonra 14. güne kadar yani ateş başladıktan 2-3 gün sonrasına kadar ortaya çıkmaz.
Kızamığın belirtileri nelerdir?
Kızamığın belirtileri ateş, burun akıntısı, öksürük, iştahsızlık, gözlerde kızarıklık ve döküntüdür.
Döküntü genellikle 5-6 gün sürer ve saç sınırından başlar, yüze ilerler ve daha sonra aşağıya, boyun ve vücudun diğer bölgelerine yayılır.
Kızamık ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Kızamık, hastalığı geçiren her 10 çocuğun üçünde, bir veya daha fazla komplikasyon gelişmesine neden olan ciddi bir hastalıktır. Kızamığa bağlı ölüm her 1000 kızamık vakasında yaklaşık 1-2’dir (Amerika verilerine göre). Kızamığa bağlı komplikasyonlar küçük çocuklarda (5 yaşın altındaki çocuklarda) ve erişkinlerde (20 yaşın üstündeki kişilerde) daha sık görülmektedir.
Kızamık sonrasında ortaya çıkması muhtemel komplikasyonlar nelerdir?
Kızamığın özellikle küçük çocuklarda görülen en sık komplikasyonu ishaldir. Vakaların %7’sinde kulak enfeksiyonları görülmektedir. Vakaların %6’sında zatürre gelişmektedir ve kızamığa bağlı meydana gelen ölümlerin %60’ından sorumludur. Kızamık geçiren yaklaşık her 1000 çocuktan 1’inde beyin tutulumu (akut ensefalit) görülebilir ve bunun sonucunda çocukta kalıcı beyin harabiyeti gelişebilir.
Hamilelik sırasında geçirilen kızamık bebekte doğumsal hasara neden olmamakla birlikte prematüre doğum, düşük ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğumuna neden olabilmektedir.
Kızamık bağışıklık sistemleri zayıf olan kişilerde özellikle ciddi seyretmektedir.
Kızamığın tedavisi var mıdır?
Kızamığın spesifik bir tedavisi yoktur. Kızamık geçiren kişilere bol sıvı alması, yatak istirahati ve ateş kontrolü önerilmektedir. Komplikasyon gelişen kişilerde komplikasyonların tedavisine yönelik tedavi uygulanabilir.
Kızamık virüsünü alan bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?
Kızamık yüksek derecede bulaşıcı bir hastalıktır. Döküntülerin başlamasından dört gün öncesinden bulaşıcılık başlamakta ve döküntüler başladıktan sonra da dört gün boyunca devam etmektedir.
Çocuğuma kızamık virüsünün bulaştığını tahmin ediyorum, ne yapmalıyım?
Çocuğunuza kızamık bulaştığını düşünüyorsanız hemen doktorunuzla temasa geçmelisiniz. Eğer çocuğunuz kızamığa karşı aşılı değilse, kızamık virüsü ile karşılaştıktan sonraki ilk 72 saat içinde (ilk 3 gün) kızamık aşısı yapılması durumunda kızamıktan korunabilir.
Yine kızamık virüsü ile karşılaştıktan sonra ilk altı gün içinde immünglobulin (kızamık virüsüne karşı koruyucu antikorlar içeren kan ürünü) uygulanması hastalığın ciddiyetini azaltabilir.
Kızamık birden fazla kez geçirilebilir mi?
Hayır.
KIZAMIK AŞISI
Kızamık aşısı nasıl bir aşıdır?
Kızamık aşısı canlı zayıflatılmış bir aşıdır. Tek kızamık aşısı veya kızamık, kızamıkçık, kabakulak üçlü aşısı (KKK) şeklinde bulunmaktadır.
Kızamık aşısı nasıl uygulanır?
Kızamık aşısı subkutan (cilt altına) enjeksiyon şeklinde uygulanır.
Kimler kızamık aşısı olmalıdır?
Tüm çocuklar ve hastalığı geçirmemiş ya da aşılanmamış erişkinler için iki doz kızamık aşısı (tek kızamık veya KKK şeklinde) önerilmektedir.
İlk KKK aşısı en erken kaç yaşında uygulanmalıdır?
İlk doz KKK aşısı en erken bir yaşında uygulanabilir. İlk dozun 12-15. ay arasında uygulanması önerilmektedir. 12. aydan önce uygulanan KKK aşısı uygulanmamış olarak kabul edilip aşının tekrarlanması düşünülmelidir.
Çocuklara ikinci KKK aşısı ne zaman uygulanmalıdır?
Çocuklara ikinci doz KKK aşısı genellikle 4-6 yaş arasında veya çocuk okula veya kreşe başlamadan önce uygulanır. İkinci doz KKK aşısı ilk dozdan sonra en az dört hafta geçtikten sonra herhangi bir zamanda uygulanabilir.
KKK aşısı ne kadar etkindir?
İlk doz KKK aşısından sonra aşılanan çocukların %95-98’i kızamığa karşı koruyucu bağışıklık oluşturur. İkinci doz aşı uygulanmasının amacı, ilk dozdan sonra bağışıklık cevabı oluşturmamış çocukların korunmasıdır. İki doz KKK aşısından sonra çocukların %99’u hastalığa karşı bağışıklık kazanmaktadır.
Ergenler ve erişkinler KKK aşısı olmalı mıdır?
Genel olarak kızamık geçirmemiş ve aşılanmamış tüm çocuk ve erişkinlerin aşılanması önerilmektedir. Özellikle okul veya kreşe başlamadan önce çocukların aşılanması ve doğurgan yaşa gelmiş ve özellikle kızamıkçık geçirmemiş genç kadınların hamilelikten önce KKK aşısı ile aşılanmaları önem taşımaktadır.
Sağlık personeli neden kızamıkçığa karşı bağışıklık kazanmalıdır?
Sağlık personelinin kızamığa yakalanma ve bulaştırma riski çok daha yüksektir. Bu nedenle sağlık personelinin hem kendilerinin hem de temas ettikleri hastalarının korunması amacıyla aşılanmaları gerekmektedir.
KKK aşısı ne kadar güvenilirdir?
Tüm dünyada yıllardan beri milyarlarca doz kızamık aşısı uygulanmıştır ve güvenilirlik sonuçları mükemmeldir. Kızamık aşısı canlı zayıflatılmış bir aşı olduğu için aşı sonrası yan etkiler çok hafif bir kızamığa benzer bir tablo oluşturabilir. Aşılanan çocukların %80’inden fazlasında yan etki görülmez.
Kızamık aşısına bağlı hangi yan etkiler görülmektedir?
Ateş en sık görülen yan etkidir ve aşılanan çocukların %5-15’inde görülmektedir. Aşılanan çocukların yaklaşık %5’inde döküntü görülebilir ve eğer görülürse aşıdan 7-10 gün sonra ortaya çıkar. KKK aşısı olan kadınların yaklaşık %25’inde geçici olarak eklem ağrısı görülmektedir. Bu yan etki aşının içerisinde bulunan kızamıkçık komponentine bağlıdır. Eklem ağrısı aşılandığı sırada kızamıkçığa karşı bağışıklığı olmayan kadınlarda görülmektedir. Alerjik reaksiyonlar gibi daha ciddi reaksiyonlar nadirdir. Muhtemelen aşının içerisinde bulunan kızamık aşı virüsüne bağlı olmak üzere milyonda bir çocukta beyinde inflamasyon görülebilmektedir.
KKK aşısından sonra çocuğumda döküntü görülürse diğer kişilere bulaştırır mı?
Kızamık aşı virüsü, aşıdan sonra döküntü görülen çocuklar da dahil olmak üzere diğer kişilere bulaşmaz. Aşıdan sonra okula ya da işe gitmemek gibi özel önlemler alınmasına gerek yoktur.
Kimler kızamık aşısı olmamalıdır?
İlk doz KKK aşısından sonra yaygın ürtiker, dudaklarda, dilde veya boğazda şişme ve nefes almada güçlük gibi ciddi alerjik reaksiyon gelişirse ikinci doz KKK aşısı uygulanmamalıdır.
Tüm canlı virüs aşılarında olduğu gibi, hamile kadınlara KKK aşısı uygulanmamalıdır. Ayrıca KKK aşısı uygulandıktan sonra en az dört hafta süreyle hamile kalınmamalıdır. Bununla birlikte emziren kadınlar KKK aşısı olabilirler. Evde hamile bir kadının bulunması evdeki çocukların ve diğer bağışık olmayan kişilerin aşılanması için bir engel teşkil etmez. Doğumsal bağışıklık yetmezliği, AIDS, lösemi, lenfoma, yaygın kanser (malignite) ve ilaçlar, radyasyon ve yüksek doz steroidlerle kanser tedavisi alanlar gibi ciddi bağışıklık sistemi yetersizliği olan kişiler KKK aşısı olmamalıdır. Bağışıklık sistemi yetmezliği olan
kişilerle aynı evde yaşayan kişiler ve çocuklar KKK aşısı yaptırabilirler. Ciddi bağışıklık yetmezliği belirtilerine sahip AIDS veya HIV enfeksiyonu olan kişilerin KKK aşısı olmaması gerekmesine rağmen belirti göstermeyen HIV enfeksiyonu olan kişiler KKK aşısı olabilirler ve olmalıdırlar.
Yumurta alerjisi olan kişilere KKK aşısı yapılabilir mi?
KKK aşısının kızamık içeriği tavuk yumurta embriyosunda çoğaltıldığı için yumurta alerjisi olan kişilerin KKK aşısına karşı alerjik reaksiyon geliştirme riski taşıyabileceklerine inanılmaktadır. Bununla birlikte bu inanışın doğru olmadığını gösteren çalışmalar vardır. Bu konuda dikkatli olunmalıdır. 
KKK aşısı otizme neden olur mu?
Son bilimsel kanıtlar KKK aşısının otizme neden olduğu hipotezini desteklememektedir. KKK aşısının otizme yol açıp açmadığı sorusu Amerika’da bağımsız uzman grupları tarafından yoğun bir şekilde incelenmiştir. Bu yoğun incelemeler sonucunda epidemiyolojik kanıtların KKK ve otizm arasındaki sebep sonuç ilişkisisini desteklemediği sonucuna varılmıştır.
KKK-otizm teorisi İngiliz bir araştırıcı olan Andrew Wakefield ve ekibi tarafından ortaya atılmıştır. Bu ekip sürekli devam eden bir virüs enfeksiyonuna bağlı bir barsak enfeksiyonu (inflamatuvar barsak sendromu) tanımlamıştır. 1993’te barsak enfeksiyonu olan hastaların barsak dokularından kızamık virüsünü izole ettiklerini bildirmişlerdir. Daha sonra diğer araştırıcılar tarafından yeniden tespit edilemeyen bu bulguların geçerliliği sorgulanmıştır.
KKK aşısı ile otizm arasında sebep-sonuç ilişkisi olup olmadığını araştıran çalışmalar medyada da çok ilgi görmüştür. Bununla birlikte bu bağlantıyı göstermeye çalışançalışmaların belirgin zayıf yanları olduğu anlaşılmış ve pek çok büyük toplum çalışması ile KKK aşısı ile otizm arasında sebep-sonuç bağlantısı bulunamadığı gösterilmiştir.
Bu konu ile ilgili özetleri aşağıdaki adreste “Aşılar ve otizm“ başlığı ile (ingilizce doküman) (“Vaccines and Autism” by Paul A. Offit, MD, Director, Vaccine Education Center, Children’s Hospital of Philadelphia) okuyabilirsiniz. www.immunize.org/catg.d/p2065.htm
Bu konu ile ilgili daha fazla bilgi ve makale için IAC’nin “Autism” sayfasına bakabilirsiniz (ingilizce):
www.immunize.org/safety/autism.htm
KKK aşısı kızamığa neden olur mu?
Yukarıda bahsedildiği gibi kızamık aşısı “canlı” bir aşı olması nedeniyle bazı kişilerde kızamığa benzer hafif belirtilere neden olabilmektedir. Ancak aşı kızamığa neden olmaz.






KABAKULAK
Kabakulağın etkeni nedir?
Kabakulak, kabakulak virüsünün (Mumps) neden olduğu bir hastalıktır.
Kabakulak virüsü nasıl yayılır?
Kabakulak virüsü kişiden kişiye hava (solunum) yoluyla yayılır. Kızamık veya su çiçeğinden daha az bulaşıcıdır.
Kabakulak virüsü bulaştıktan ne kadar süre sonra hastalığın belirtileri ortaya çıkar?
Kabakulağın kuluçka dönemi ortalama 14-18 gün arasındadır. Ancak 14-25 gün arasında değişir.
Kabakulağın belirtileri nelerdir?
Kabakulak virüsünü alan kişilerde ilk belirtiler genellikle baş ağrısı, iştahsızlık ve düşük düzeyde ateş gibi spesifik olmayan belirtilerdir. Kabakulağın en çok bilinen belirtisi kulakların hemen altındaki tükrük bezlerinin (parotid bezlerin) şişmesidir. Bu şişlik kabakulak virüsünü alan çocukların %30-40’ında görülür. Kabakulak virüsünü alan kişilerin %20’ye yakını hiçbir hastalık belirtisi göstermezler ve
diğer bir %40-50’lik kısmı sadece spesifik olmayan veya solunum yolu belirtileri ile hastalığı geçirirler.
Kabakulak ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Kabakulak çocuklarda genellikle hafif seyreden bir hastalıktır. Erişkinlerde hastalık daha ciddi seyredebilir ve daha fazla komplikasyon gelişlebilir.
Kabakulağa bağlı olarak gelişlmesi muhtemel komplikasyonlar nelerdir?
Kabakulağa bağlı olarak merkezi sinir sisteminin tutulumu (menenjit) sık görülen bir komplikasyondur ancak çoğunlukla ciddi değildir. Kabakulak geçiren kişilerin yaklaşık %15’inde görülen menenjit, baş ağrısı ve ense sertliği ile seyreder ve çoğunlukla kalıcı bir hasar bırakmadan düzelir.
Erişkin erkeklerin %50’ye yakını kabakulağa bağlı bir komplikasyon olarak testis tutulumu (orşit) yaşar. Testis tutulumuna bağlı ağrı, şişlik, bulantı, kusma, ateş ve haftalarca devam eden bir hassasiyet görülür. Testis tutulumuna bağlı kısırlık nadir görülen bir durumdur. Hamileliğinin ilk üç ayında kabakulak geçiren kadınlarda düşük görülme ihtimali artmaktadır. Ancak kabakulağa bağlı doğumsal sakatlıklar gelişltiğine dair bir kanıt yoktur. Bir veya iki kulakta sağırlık yaklaşık her 20.000 kabakulak vakasından birinde oluşabilmektedir.
Kabakulağın tedavisi var mıdır?
Kabakulağın tedavisi yoktur. Sadece yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş düşürme gibi destekleyici tedavi uygulanır.
Kabakulak geçiren bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?
Kabakulağın bulaştırıcı olduğu dönem yaklaşık 7 gündür. Bulaşıcılığın hastalığın belirtileri başlamadan üç gün öncesinden başlayıp, belirtiler başladıktan sonraki dört gün boyunca devam ettiği kabul dilmektedir.
Çocuğumun kabakulak virüsü ile karşılaştığını düşünüyorum. Ne yapabilirim?
Eğer çocuğunuz KKK aşısı olmamış ve kabakulağa karşı bağışıklık kazanmamış ise karşılaşma sonrasında eğer çocuğunuz hali hazırda enfekte olduysa çocuğunuzun aşılanması hastalığı geçirmesini önlemeyecektir. Bununla birlikte eğer çocuğunuz virüsle karşılaştıktan sonra enfekte olmadıysa aşı onu ileride karşılaşabileceği kabakulak enfeksiyonuna karşı koruyacaktır.
Kabakulak bir kereden fazla kez geçirilebilir mi?
Hayır.
KABAKULAK AŞISI
Kabakulak aşısı ne tip bir aşıdır?
Kabakulak aşısı canlı zayıflatılmış virüs aşısıdır. Kabakulak aşısı KKK aşısının (kızamık, kızamıkçık, kabakulak) içinde kombine olarak uygulanmaktadır.
Kabakulak aşısı nasıl uygulanmalıdır?
KKK aşısı subkutan (cilt altına) uygulanmalıdır.
Kimler kabakulak aşısı olmalıdır?
Kabakulak aşısının tüm çocuklar ve hastalığı geçirmemiş veya aşılanmamış erişkinlere
uygulanması önerilmektedir.
Çocuğum ilk kabakulak aşısını ne zaman olmalıdır?
İlk doz KKK aşısı bebeğiniz ilk yaşını doldurduğunda (12 aylık) uygulanabilmektedir. İlk doz için önerilen uygulama yaşı 12-15 aydır. 12. aydan önce uygulanan KKK aşısı geçerli kabul edilmemektedir. Kızamığın salgın halinde görüldüğü ülkemizde bebekleri erken dönemde korumaya alabilmek için kızamık aşısının bebeklere 9 aylıkken uygulanması önerilmektedir. Bu durumda ilk doz KKK aşısının bebeklere 15. aylarını tamamladıklarında uygulanması önerilmektedir.
Çocuğum ikinci doz KKK aşısını ne zaman olmalıdır?
İkinci doz KKK aşısının çocuklara genellikle 4-6 yaş arasında, okul veya kreşe başlama öncesinde uygulanması önerilmektedir. Bununla birlikte ikinci doz ilk doz KKK aşısından dört hafta geçtikten sonra herhangi bir zamanda uygulanabilmektedir.
KKK aşısı ne kadar güvenilir bir aşıdır?
Kabakulak aşısı çok güvenilir bir aşıdır. Aşıdan sonra görülen ateş, döküntü gibi yan etkilerin çoğu hafiftir ve genellikle aşının içerisinde bulunan kızamık ve kızamıkçık içeriklerine bağlıdır.
KKK aşısından sonra görülen yan etkiler nelerdir?
Ateş en sık görülen reaksiyondur ve aşılananların %5-15’inde görülebilir. Yine aşılananların %5’inde hafif döküntü görülebilir. KKK aşısı ile aşılanan erişkin kadınlarda ise %25 oranında ağrı, kızarıklık veya şişlik gibi geçici eklem bulguları görülebilmektedir. Alerjik reaksiyonlar gibi daha ciddi reaksiyonlar nadirdir.
KKK aşısı ne kadar etkindir?
İlk doz KKK aşısından sonra aşılananların yaklaşık %95’i kabakulağa karşı bağışık hale gelir ve korunur. İkinci doz KKK aşısının uygulanmasının amacı ilk dozda bağışıklık gelişlmemiş olan %5’lik grubun ağışıklık gelişltirmesini sağlamaktadır. İkinci doz kişilerin ayrıca kızamık ve kızamıkçığa karşı bağışıklamasında da ikinci bir şans vermektedir.
Kimler kabakulak aşısı olmamalıdır?
İlk doz KKK aşısından sonra ciddi alerjik reaksiyon gelişlen kurdeşen, ağız ve boğazda şişme, nefes almada güçlük gibi) kişiler ikinci doz KKK aşısı olmamalıdır.
Hamile kadınlar KKK aşısı olmamalıdır. KKK aşısı ile aşılanan doğurgan yaştaki kadınlar aşıdan sonra en az dört hafta süreyle hamile kalmamalıdır. Ciddi bağışıklık sistemi yetmezliği olan kişiler (örneğin doğumsal bağışıklık sistemi yetersizliği olanlar, AIDS, lösemi, lenfoma, yaygın malignitesi olanlar (kanser) veya bağışıklık sistemini zayıflatan tedavi alan kişiler gibi) KKK aşısı olmamalıdır.
Aşı kabakulağa neden olur mu?
Hayır.

 



 KIZAMIKÇIK (Alman Kızamığı)
Kızamıkçığın etkeni nedir?
Kızamıkçığa bir virüs (Rubella) neden olmaktadır.
Kızamıkçık nasıl yayılır?Kızamıkçık kişiden kişiye hava (solunum) yoluyla yayılır ve orta derecede bulaşıcıdır.
Kızamıkçık virüsü ile karşılaştıktan ne kadar süre sonra hastalığın belirtileri ortaya çıkar?
Kızamıkçığın kuluçka dönemi 12-23 gün arasında değişir. Hastalığın belirtileri genellikle hafiftir ve %30-50 oranında yoktur veya çok belirsizdir.
Kızamıkçığın belirtileri nelerdir?
Kızamıkçık geçiren çocuklarda ilk belirti genellikle yüzde başlayıp aşağıya vücuda yayılan döküntüdür. Büyük çocuklar ve erişkinlerde döküntü öncesinde genellikle ilk belirti olarak düşük düzeyde ateş, boyundaki veya kulak arkasındaki lenf bezlerinde şişme (swollen glands) ve üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları görülür. Erişkin kadınlarda bir aya kadar parmaklarda, dirseklerde ve dizlerde ağrı ve sertlik gelişebilir. İnsanların yarısına yakınında kızamıkçık virüsü hiçbir bulgu vermez.
Kızamıkçık ne kadar ciddidir?
Kızamıkçık çocuklarda genellikle hafif bir hastalıktır. Kızamıkçık erişkinlerde daha fazla komplikasyona yol açar. Kızamıkçık ile ilgili esas endişe hamile kadınlarda kızamıkçık enfeksiyonunun etkileridir. Hamileliğin ilk üç ayı içinde geçirilen kızamıkçık bebeğin ölümüne, erken doğumuna ve pek çok ciddi doğumsal sakatlığa neden olur.
Kızamıkçığın komplikasyonları nelerdir?
Genellikle erişkinlerde olmak üzere 5.000 vakada bir ensefalit (beyin enfeksiyonu) oluşabilmektedir. Trombosit sayısında düşüş ve kanama gibi nadiren geçici kan problemleri oluşabilir. Kızamıkçık geçiren kadınların eklemlerinde sıklıkla ağrı ve/veya şişlik
görülebilmektedir ancak bu belirtiler de geçicidir.
Kızamıkçığa bağlı en ciddi komplikasyon doğumsal kızamıkçık sendromudur. Bu sendrom, anne karnında gelişmekte olan bebek üzerinde kızamıkçık virüsünün yarattığı etki ile meydana gelmektedir. Hamileliğin ilk üç ayı içerisinde kızamıkçık virüsü ile enfekte olan bebeklerin %95’i sağırlık, göz defektleri, kalp defektleri, zeka geriliği gibi doğumsal bir sakatlıkla doğmaktadır. Hamileliğin erken dönemi (ilk 12 hafta içinde) enfeksiyonun en tehlikeli olduğu dönemdir. Kızamıkçık enfeksiyonuna bağlı sakatlık görülme ihtimali enfeksiyon hamileliğin geç dönemlerinde geçirilirse azalmaktadır (20 haftalık hamilelikten
sonra).
Kızamıkçığın tedavisi var mıdır?
Kızamıkçığın tedavisi yoktur. Sadece yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş düşürme gibi destekleyici tedavi uygulanır.
Kızamıkçık geçiren bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?
Kızamıkçık döküntüler başladıktan sonra en bulaşıcıdır ancak kızamıkçık virüsü döküntüler başlamadan 7 gün öncesinden 5-7 gün sonrasına kadar bulaştırılabilir.
Çocuğumun kızamıkçık virüsü ile karşılaştığını düşünüyorum. Ne yapmalıyım?
Eğer çocuğunuz kızamıkçık aşısı olmadı ve kızamıkçığa karşı bağışık değilse, virüs ile karşılaştıktan sonra enfekte olduysa aşılanması hastalığın gelişmesini önlemeyecektir. Ancak çocuğunuz virüs ile karşılaştıktan sonra enfekte olmadıysa kızamıkçık aşısı ile aşılanması onu ileride gelişebilecek infeksiyondan koruyacaktır.
Kızamıkçık bir kereden fazla geçirilebilir mi?
Kızamıkçığın ikinci kez geçirilmesinin çok nadir bir olasılık olduğuna inanılmaktadır.
KIZAMIKÇIK AŞISI
Kızamıkçık aşısı nasıl bir aşıdır?
Kızamıkçık aşısı canlı zayıflatılmış virüs aşısıdır. Kızamıkçık aşısı KKK (kızamık, kızamıkçık, kabakulak) üçlü aşısı şeklinde bulunmaktadır.
Kızamıkçık aşısı nasıl uygulanmalıdır?
KKK aşısı subkutan (cilt altına) enjeksiyon şeklinde uygulanmaktadır (kol veya bacaktaki yağlı doku).
Kimler kızamıkçık aşısı olmalıdır?
Kızamıkçık aşısı kızamıkçık geçirmemiş ve aşılanmamış tüm çocuklar, adolesanlar (ergen) ve erişkinlere önerilmektedir. Doğurgan yaştaki tüm kadınların hamile kalmadan önce kızamıkçığa karşı bağışıklanmış olduklarından emin olmak özellikle önemlidir.
İlk kızamıkçık aşısı ne zaman yapılmalıdır?
İlk doz KKK aşısı bebeklere 12. aylarını tamamladıklarında veya daha sonra uygulanabilir. İlk doz için önerilen aralık 12-15. aylar arasıdır. 12. aydan önce uygulanan doz geçerli kabul edilmemelidir ve tekrarlanmalıdır.
İkinci doz KKK aşısı ne zaman uygulanmalıdır?
İkinci doz KKK aşısının çocuklara genellikle kreş veya okula başlamadan önceki dönemde, 4-6 yaşlar arasında uygulanması önerilmektedir. Ancak ilk dozdan sonra en az dört hafta geçmiş olması koşuluyla herhangi bir dönemde uygulanabilmektedir.
Kızamıkçık aşısı ne kadar güvenilirdir?
Kızamıkçık aşısı çok güvenilir bir aşıdır. KKK aşısından sonra görülen yan etkilerin büyük çoğunluğu hafiftir (ateş, döküntü) ve aşının içerisindeki kızamıkçık içeriğine bağlıdır.
Kızamıkçık aşısına bağlı olarak hangi yan etkiler bildirilmektedir?
Ateş en sık görülen reaksiyondur ve aşılananların %5-15’inde görülmektedir. Aşılanan kişilerin %5’inde hafif döküntü görülebilmektedir. KKK aşısı ile aşılanan erişkin kadınların eklemlerinde ağrı, şişlik ve kızarıklık gibi geçici belirtiler görülebilmektedir.
Alerjik reaksiyonlar gibi daha ciddi reaksiyonlar nadirdir.
Kızamıkçık aşısı ne kadar etkindir?
İlk doz KKK aşısından sonra aşılanan kişilerin yaklaşık %95’i kızamıkçığa karşı bağışıklık geliştirmektedir. İkinci doz KKK aşısının uygulanmasının nedeni ilk doz KKK aşısından sonra bağışıklık cevabı gelişmeyen %5’lik kesimin de bağışıklık cevabı geliştirmesini sağlamaktır.
Kimler kızamıkçık aşısı olmamalıdır?
İlk doz KKK aşısından sonra ciddi alerjik reaksiyon (ürtiker, ağız ve boğazda şişme, nefes alma güçlüğü) gelişen kişiler ikinci doz KKK aşısını olmamalıdır.
KKK aşısı canlı zayıflatılmış virüsler içerdiği için hamile kadınlar KKK aşısı olmamalıdır. Doğurgan yaştaki kadınlar KKK aşısı olduktan sonra en az dört hafta süreyle hamile kalmamalıdır. Ciddi derecede bağışıklık sistemi yetersizliği olan kişiler KKK aşısı olmamalıdır. Bu kişiler doğumsal bağışıklık sistemi yetersizliği olanlar, AIDS, lösemi, lenfoma,yaygın malignite (kanser) veya yüksek doz steroid ve bağışıklık sistemini zayıflatan tedavi alanlardır.
Belirtisiz HIV enfeksiyonu olan kişilerin kızamıkçık aşısı olmaları dikkate alınmalıdır.
Hamile olduğumu bilmeden kızamıkçık aşısı ile aşılandıysam ne olur?
Kızamıkçık aşısının canlı zayıflatılmış virüs içermesi ve hamilelikte kullanılması sırasında teorik olarak hastalığa neden olma ve bebeği etkileme riski göz önünde bulundurularak hamile kadınların kızamıkçık aşısı olmamaları önerilmektedir. Şu ana kadar hamilelikleri sırasında yanlışlıkla bu aşıyı olan çok sayıda kadının doğumları sırasında bebekleri ile ilgili araştırma yapılmıştır. 1971 yılından 1989 yılına kadar olan dönemde hamilelikleri sırasında kızamıkçık aşısı olan 321 anneden doğan 324 bebekte doğumsal kızamıkçık sendromuna ait herhangi bir bulgu bulunamamıştır. Kızamıkçık aşısına bağlı olarak anne karnındaki bebeğin etkilenmesi ihtimali son derece düşük, hatta sıfır olduğu için, hamile olduğunu bilmeden kızamıkçık aşısı ile aşılanan hamilelerin hemen gebeliğini sonlandırmaktansa hamileliğin yakından izlenmesi ve kişisel değerlendirme yapılması önerilmektedir.
Kızamıkçık aşısı kızamıkçığa neden olur mu?
Hayır.

SU ÇİÇEĞİ
Su çiçeğinin etkeni nedir?
Su çiçeğine Varisella zoster adı verilen bir virüs neden olmaktadır.
Su çiçeği nasıl yayılır?
Su çiçeği kişiden kişiye direkt temas veya öksürme veya hapşırma ile havaya dağılan virüsün solunum yoluyla alınması ile bulaşır. Su çiçeği çok bulaşıcıdır. Su çiçeği geçiren kişilerin döküntüleri veya zona döküntüleri ile direkt temas yoluyla da bulaşır.
Su çiçeği virüsünü aldıktan sonra hastalığın belirtileri ne kadar süre sonra ortaya çıkar?
Su çiçeğinin kuluçka dönemi 10-21 gündür (genellikle ortalama 14-16 gündür).
Su çiçeğinin belirtileri nelerdir?
Su çiçeğinin en sık görülen belirtileri döküntü, ateş, öksürük, baş ağrısı ve iştahsızlıktır. Döküntü başlangıçta kafa derisi ve vücutta başlar ve yüze, kollara ve bacaklara yayılır. Döküntü genellikle 200-500 döküntü arasındadır ve kaşıntılıdır. Hastalık yaklaşık 5-10 gün sürer.
Su çiçeği ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Su çiçeği vakalarının çoğu hafiftir ancak bu hastalığa bağlı ölüm oluşabilir. Su çiçeği aşısı geliştirilmeden önce Amerika’da her yıl yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetmekteydi. Bu kişilerin çoğu daha önce herhangi bir hastalığı olmayan kişilerdi. Su çiçeği aynı zamanda her yıl yaklaşık 11.000 hastaneye yatışa da neden olmaktadır. Su çiçeğini hafif geçiren çocuklar bile huzursuzdur ve en azından bir hafta veya daha uzun bir süre okula veya kreşe gidemezler.
Su çiçeğinin muhtemel komplikasyonları nelerdir?
Su çiçeğine bağlı olarak en sık görülen komplikasyon cilt veya kemikler, akciğerler, eklemler ve kan gibi diğer bölgelerde görülen ikincil enfeksiyonlardır (su çiçeği virüsü dışında bir etken, genellikle bir bakteri ile gelişen enfeksiyon). Su çiçeği virüsü zatürre veya beyin enfeksiyonuna neden olabilmektedir. Bu komplikasyonlar nadir ancak ciddidir. Komplikasyonlar küçük bebekler, erişkinler ve bağışıklık sistemi yetersizliği olan kişilerde 110 daha sıktır.
Su çiçeği geçiren bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?
Su çiçeği geçiren kişiler döküntüler başlamadan bir-iki gün öncesinden başlayarak, tüm döküntüler kuruyup kabuklanıncaya kadar hastalığı bulaştırabilirler (genellikle 6-8 gün).
Su çiçeğinin tedavisi var mıdır?
Daha önce herhangi bir hastalığı olmayan ve su çiçeği geçiren çocukların büyük kısmı yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş kontrolü ile tedavi edilirler. Su çiçeği geçiren çocuklara kesinlikle aspirin verilmemelidir (Reye sendromu riski nedeniyle)! Çocuğunuza ateş düşürücü olarak hangi ilacın kullanılması gerektiği doktora sorulmalıdır. Ciddi su çiçeği vakalarında hastanın yaşı, sağlık durumu, hastalığın ciddiyeti ve tedavinin zamanlamasına bağlı olarak antiviral ilaçlar kullanılabilir.
Su çiçeği birden fazla kez geçirilebilir mi?
Su çiçeği geçiren insanların çoğu hastalığa karşı bağışıklık kazanır. Bununla birlikte ikinci kez su çiçeği geçirilebilir. Ancak bu çok sık görülen bir tablo değildir.
Su çiçeği virüsü ile karşılaşıldığı düşünülüyorsa, ne yapılmalıdır?
Eğer çocuk daha önce su çiçeği geçirdiyse veya aşılandıysa herhangi bir şey yapmaya gerek yoktur. Ancak çocuk hastalığı geçirmediyse ve aşısızsa virüsle karşılaşmadan sonra en kısa sürede su çiçeği aşısı ile aşılanması önerilmektedir (Su çiçeği virüsü ile karşılaşma sonrasındaki ilk 3 gün, ya da en fazla 5 gün içinde). Eğer virüsle karşılaşma sonrası belirtilen süreler içinde su çiçeği aşısı uygulanırsa hastalığı önleyebilir ya da hafif geçirilmesini sağlayabilirsiniz. Çocuk virüsü o anda almamış bile olsa daha sonraki karşılaşmalarındaçocuğu koruyacaktır.
Su çiçeği ile zonanın ilişkisi nedir?
Hem su çiçeği hem de zona aynı virüs ile meydana getirilen hastalıklardır. Bir kişi su çiçeği geçirdikten ve iyileştikten sonra su çiçeği virüsü vücutta uykuda kalır. Su çiçeği geçiren kişilerin yaklaşık %10-20’sinde daha sonra zona (herpes zoster) olarak yeniden ortaya çıkar. Zonanın belirtileri belli bir bölgede ağrılı ve kaşıntılı döküntüler ve o bölgede duyu kaybı şeklindedir. Zona vakalarının büyük kısmı 50 yaşın üzerindeki kişilerde görülür ve zona gelişme riski artan yaşla birlikte artar.
Su çiçeği aşısı ne zamandan beri kullanılmaktadır?
Su çiçeği aşısı Japonya ve Kore’de 1988, Amerika’da 1995 yılından bu yana kullanılmaktadır.
Su çiçeği aşısı nasıl bir aşıdır?
Su çiçeği aşısı canlı zayıflatılmış virüs aşısıdır. Yani canlı, hastalığa neden olan virüsün laboratuvarda değiştirilmiş veya zayıflatılmış ve vücutta çoğalıp bağışıklık sağlayabilecek ancak hastalığa neden olmayacak hale getirilmiş şeklidir.
Su çiçeği aşısı nasıl uygulanmalıdır?
Su çiçeği aşısı subkutan (cilt altına) enjeksiyon şeklinde uygulanmalıdır.
Kimler su çiçeği aşısı olmalıdır?
Su çiçeği aşısı aşağıdaki gruplara önerilmektedir:
  • 12-18 ay arası tüm bebeklere,
  • Daha önce su çiçeği geçirmemiş ve aşılanmamış daha büyük çocuklara (13 yaşına kadar tek doz, 13 yaşın üzerinde 4-8 hafta ara ile iki doz),
  • Daha önce su çiçeği geçirmemiş ve su çiçeği bulaşma riski yüksek adolesan (ergen dönemdeki çocuklar) ve erişkinler (örneğin, öğretmenler, kreş çalışanları, küçük çocukları olan ebeveynler, üniversite öğrencileri gibi).
  • Sağlık çalışanları ve bağışıklık sisteminde yetersizlik olan kişilerle temas eden kişiler gibi su çiçeğinin komplikasyonları açısından risk altında olan kişilerle çalışanlar veya onlarla birlikte yaşayanlar.
Erişkinler aşılanmadan önce daha önce su çiçeği geçirip geçirmediklerini anlamak için test yaptırmalı mıdır?
Erişkinler çocukluk çağında büyük ihtimalle su çiçeği geçirmiş oldukları için yaklaşık %90 oranında su çiçeğine karşı bağışıktırlar. Eğer daha önce su çiçeği geçirdiğinizi biliyorsanız tekrar test yaptırmanıza gerek yoktur. Ancak daha önce su çiçeği geçirip geçirmediğinizi bilmiyorsanız kan testi ile bağışıklığınız olup olmadığını öğrenebilirsiniz.
Su çiçeği aşısı ne kadar güvenilir bir aşıdır?
fiu ana kadar pek çok ülkede milyonlarca doz su çiçeği aşısı güvenle uygulanmıştır ve aşının güvenilirliğini gösteren pek çok çalışma bulunmaktadır.
Su çiçeği aşısına bağlı hangi yan etkiler görülebilmektedir?
Su çiçeği aşısına bağlı muhtemel yan etkiler genellikle hafiftir ve aşı yerinde kızarıklık,
sertlik ve ağrı gibi lokal yan etkilerdir. Lokal yan etkiler aşılanan çocukların %20’sinde
görülebilmektedir. Aşılanan kişilerin küçük bir grubunda ise genellikle aşı uygulanan
bölgenin etrafında olmak üzere hafif döküntü görülebilmektedir.
Su çiçeği aşısı ne kadar etkindir?
Su çiçeği aşısı çok etkin bir aşıdır. 12 ay-12 yaş arası çocukların %95’inden fazlası tek doz su çiçeği aşısı sonrası bağışıklık cevabı oluştururlar. Daha büyük çocuklar ve erişkinler ilk doz su çiçeği aşısı sonrasında %78-82 oranında bağışıklık cevabı oluştururlar ve ikinci doz sonrasında bu oran %99’a yükselir. Aşılanan bazı çocuklar su çiçeği geçirebilirse de bu az sayıda döküntü, düşük derecede ateş ve daha hızlı iyileşme periyodu ile seyreden genellikle çok hafif bir hastalık şeklinde olur.
Su çiçeği virüsü ile karşılaştıktan sonra aşılanmak hastalıktan korur mu?
Evet. Eğer su çiçeği virüsü ile karşılaşma sonrasındaki ilk 5 gün içinde su çiçeği aşısı yapılırsa, orta ve ağır su çiçeği hastalığına karşı % 100 korunma sağlanacaktır. Kimler su çiçeği aşısı olmamalıdır?
Bağışıklık sistemi zayıf olan ve hayatı tehdit edecek kadar ciddi jelatin veya neomisin alerjisine sahip çocuklar su çiçeği aşısı olmamalıdır.
Su çiçeği aşısı canlı zayıflatılmış bir aşı olduğu ve bebeğin gelişimi üzerine etkisi olup olmadığı bilinmediği için hamile kadınlar su çiçeği aşısı olmamalıdır. Bununla birlikte doğurgan yaştaki hamile olmayan ve su çiçeği geçirmemiş kadınlar, hamilelikte su çiçeği geçirme riskini önlemek amacıyla hamile kalmadan önce su çiçeği aşısı olmalıdır. Su çiçeği aşısı olan kadınlar en az 4 hafta süreyle hamile kalmamalıdır.
Su çiçeği aşısı su çiçeğine neden olur mu?
Su çiçeği aşısı canlı, zayıflatılmış virüs içerdiği için aşılananların %1’inde az sayıda döküntü (5-6 adet) ile hastalığı hafif bir şekilde taklit edebilir. Genellikle ateş olmaz. Bu kişiler daha ciddi olan doğal su çiçeği virüsü ile meydana getirilen hastalıktan korunurlar.
Su çiçeği aşısı zonaya neden olur mu?
Doğal su çiçeği virüsüne bağlı zona geçirme ihtimali aşı virüsü ile olandan 4-5 kat daha fazladır. fiu ana kadar su çiçeği aşısına bağlı olarak bildirilen zona sayısı 50’den azdır. Bu vakaların da tamamı hafif ve komplikasyonsuz vakalardır.






HEPATİT B
Hepatit B’nin etkeni nedir?
Hepatit B hepatit B virüsü (HBV) ile meydana getirilen bir hastalıktır.
HBV nasıl yayılır?
Hepatit B, hepatit B’li kişilerin kan veya vücut sıvıları yoluyla bulaşır. HBV en yoğun olarak kanda ve yaralardaki sıvılarda bulunur. Yine vajinal sıvıda ve spermde de HBV virüsü orta yoğunlukta bulunur. HBV hava yolu, yiyecek veya su ile bulaşmaz. HBV’nin esas bulaşma yolları arasında cinsel ilişki ile, doğumda hepatit B’li anneden bebeğine ve ilaç bağımlıları arasında bulaşma bulunmaktadır. Doğum sırasında hepatit B taşıyan annenin kan ve vücut sıvıları ile temas eden bebeğe hastalık bulaşmaktadır. HBV emzirme ile bulaşmamaktadır. Çocuklukta hepatit B’nin bulaşması mümkündür. Erken çocukluk dönemindeki hepatit B evde kronik taşıyıcı bulunması durumunda bulaşabilmektedir. Kreş ve okullarda da bulaş olmaktadır. Erken çocukluk dönemindeki bulaşma hepatit B’li kişilerin kan ve vücut sıvıları yoluyla (örneği herhangi bir yaralanma durumunda veya ciltte bir yara olması durumunda) temas ile oluşur. HBV yiyeceklerin ağızda çiğnenerek bebeklere verilmesiyle ve hepatit B virüsünü taşıyan kişilerin özel eşyalarının ortak kullanılmasıyla (jilet, diş fırçası gibi) bulaşır. Hepatit B virüsü vücut dışında en az 7 gün boyunca canlılığını devam ettirir ve görüntüde kan olmasa bile virüs bulaştığı nesnelerin üzerinde canlılığını sürdürür. Hepatit B’nin bulaşma riski, HIV virüsünün bulaşma riskinden 50-100 kat daha fazladır. Hepatit B bulaşan kişilerin yaklaşık yarısına yakınında yukarıda sayılan bulaşma yollarından birisi bulunmamaktadır ve hepatit B’nin nasıl bulaştığı tespit edilememektedir.
Hepatit B virüsü bulaştıktan ne kadar süre sonra belirtileri ortaya çıkar?
Hepatit B’nin kuluçka dönemi 6 hafta ile 6 ay arasında değişmektedir.
Hepatit B’nin belirtileri nelerdir?
Hepatit B geçiren erişkinlerin en az %50’sinde belirti görülmez. Hepatit B geçiren 5 yaşın 114 altındaki çocuklar nadiren belirti gösterirler. Hepatit geçirmekte olan kişilerde bulantı, Hepatit B iştahsızlık, yorgunluk, kas, eklem veya mide ağrısı, ateş, ishal veya kusma, baş ağrısı, koyu renk idrar, açık renkli dışkı ve ciltte ve gözlerin beyaz kısmında sarımsı renk görülebilir.
Hepatit B ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Hepatit B çok ciddi bir hastalıktır. Akut hepatit bulguları olan bir kişi genellikle oldukça hasta hisseder ve hastaneye yatırılması gerekebilir. Erişkinlerin %90-95’i hastalıktan sonra iyileşirler ancak yorgunluk ve genel durumun zayışığı aylarca devam edebilir. Ek olarak hepatit B ile enfekte olan küçük bebeklerin %90’ı, çocukların %30-60’ı ve erişkinlerin %5’i hepatit B enfeksiyonunu yenemez ve virüsü vücutlarından uzaklaştıramazlar. Bu kişilerde hepatit B enfeksiyonu kronik olarak devam eder ve taşıyıcı olarak adlandırılırlar.
Kronik hepatit B enfeksiyonuna sahip olmak ne demektir?
Kronik hepatit B taşıyıcısı olan kişiler hastalığı başkalarına bulaştırabilirler. Bu kişilerin büyük kısmı kendilerini hasta hissetmedikleri için hepatit B virüsünü aldıklarından ve taşıdıklarından haberleri olmaz. Bu kişiler ileride siroz, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanseri gibi hastalıkların gelişmesi açısından da risk altındadırlar.
Kronik hepatit B enfeksiyonunun komplikasyonları nelerdir?
Kronik hepatit B enfeksiyonu geçirenlerin yaklaşık %15-25’inde sonuçta ciddi karaciğer hastalığı gelişir. Kronik hepatit B hastalığı hepatit B’ye bağlı kronik hastalık, siroz, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanseri gibi hastalıklardan ve ölümlerden sorumludur. Kişiler genç yaşta hepatit B’ye yakalanırlarsa bu tarz bir karaciğer hastalığı genellikle orta yaşa kadar ortaya çıkmaz.
Kronik hepatit B enfeksiyonu dünyada ne kadar ciddi bir problemdir?
Kronik hepatit B enfeksiyonu sonucunda oluşan hastalıklar tüm dünyada büyük bir problemdir. Tüm dünyada yaklaşık 350 milyon kişi kronik hepatit B hastasıdır ve her yıl bu kişilerin 500.000-750.000’i karaciğer yetmezliği veya karaciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
Hepatit B enfeksiyonunuz olup olmadığını nasıl anlarsınız?
Hepatit B tanısı kesin olarak sadece kan testi ile konabilir. Kan testi kişinin hepatit B enfeksiyonunun yeni mi yoksa eski mi olduğunu da gösterir. Test eğer kişinin geçmişte enfekte olduğunu (eski bir enfeksiyon) gösteriyorsa, aynı zamanda bu hastalığa karşı koruyucu antikorlar geliştirip geliştirmediğini (hastalığı yenip bağışıklık cevabı oluşturup oluşturmadığını) veya vücutlarında virüsü hala taşıyıp aşımadıklarını ve kronik enfeksiyonları olup olmadığını gösterir.
Hepatit B’nin tedavisi var mıdır?
Akut hepatit B hastalığının tedavisi yoktur. Kronik hepatit B enfeksiyonunda kullanılabilen ve faydalı olabilen üç tedavi yöntemi (interferon, lamivudine ve adefovir) vardır. Ancak bu tedavi yöntemleri herkese uygulanamamaktadır.
Hepatit B geçiren bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?
Akut veya kronik hepatit B geçirmekte olan bir kişi kanında hepatit B virüsü bulunduğu sürece hastalığı bulaştırabilir. Bir kişinin kanında virüs bulunup bulunmadığı ise sadece kan testi ile anlaşılabilir. Hepatit B virüsünü taşıdıklarını bilen kişiler virüsü başkalarına bulaştırmamak için çok dikkatli olmalıdırlar. Bu kişilerin aileleri, aynı evde yaşayan kişiler ve cinsel partnerleri mutlaka hepatit B’ye karşı aşılanmalıdırlar. Hepatit B virüsünü taşıyan kişiler kan vermemeli, diş fırçası, jilet ve diğer kişisel bakım ürünlerini başkaları ile paylaşmamalıdırlar. Hepatit B virüsünü vücutlarında taşıyan anneler ve diğer kişiler bebeklere ağızlarında çiğnedikleri yiyecekleri vermemelidirler. Hepatit B hapşırma, sarılma, öksürme, yiyecek ve su, çatal, bıçak, tabak veya bardak vs. paylaşımı ile bulaşmaz. Kronik hepatit B enfeksiyonu olan kişiler işten, okuldan, kreşten uzak kalmak zorunda değildirler.
Hepatit B virüsü ile bulaş şüphesi olduğunda ne yapmalısınız?
Hemen doktorunuza ulaşınız. Eğer hepatit B aşısı yaptırmamış bir kişi hepatit B virüsünü taşıyan bir kişinin kan veya diğer vücut sıvıları ile temas ederse, en kısa zamanda hepatit B aşısının ilk dozunu ve hepatit B immünglobulini (hepatit B virüsüne karşı koruyucu antikorlar içeren kan ürünü) almalıdır. Bu ilk uygulamayı takiben diğer hepatit B aşısı dozlarını da tamamlamalıdır.
Hepatit B birden fazla kez geçirilebilir mi?
Hayır. Eğer akut hepatit B enfeksiyonu geçirdiyseniz ve kanınızda hepatit B virüsüne karşı koruyucu antikorlar oluştuysa bu sizin hastalığa karşı bağışıklık kazanmış olduğunuzu gösterir ve tekrar hepatit B enfeksiyonu geçirmenizi engeller.
Hepatit B’nin hepatit A ve C’den farkı nedir?
Hepatit A, B ve C hastalıklarının üçü de karaciğere saldıran ve hasar veren virüsler tarafından meydana gelmektedir. Hepatit A hastalığı geçiren kişilerin dışkısı ile yaydığı hepatit A virüsünün bulaştığı yiyecek ve içeceklerin ağız yoluyla alınması ile bulaşır. Daha az sıklıkla olmak üzere hasta olan kişi ile yakın temas (cinsel ilişki, aynı evde yaşamak) ile de bulaşabilmektedir. Hepatit C, hepatit B’nin bulaşma şekline benzer yollarla (kan ve vücut sıvıları yoluyla) yayılır. Hepatit A kronikleşmezken, hepatit C hayat boyu sürebilecek karaciğer problemine yol açar. Hepatit A ve B için aşı olmasına rağmen hepatit C için yoktur. Bu hastalıklardan birisini geçirmiş olmak diğer ikisine karşı korunma sağlamaz.
Hepatit B aşısı ne tip bir aşıdır?
Hepatit B aşısı inaktive (ölü) bir aşıdır.
Hepatit B aşısı nasıl uygulanmalıdır?
Hepatit B aşısı erişkinlerde deltoid kasına (kolun omuz kısmına), çocuklarda ise bacağın uyluk kısmına kas içine uygulanır.
Kimler hepatit B aşısı olmalıdır?
Hepatit B aşısının ilk dozuna bebek doğduğunda başlamak üzere toplam üç doz olarak uygulanması önerilmektedir. Hepatit B aşısı olmamış daha büyük tüm çocuklar en kısa zaman içinde üç doz hepatit B aşılarını tamamlamalıdırlar. Erişkinler için gereken hepatit B aşı dozu çocuklardaki gibi üç dozdur.
Hepatit B enfeksiyonu bulaşma riski taşıyan erişkinler kimlerdir?
  • Sağlık personeli ve kan ve kan ürünleri ile sürekli temas eden kişiler
  • Birden fazla sayıda cinsel partneri olanlar
  • Son zamanlarda cinsel yolla bulaşan bir hastalığı olan kişiler
  • İlaç bağımlıları
  • Uzun süreli bakım ünitelerinde kalanlar
  • Hemodiyaliz hastaları ve erken dönem böbrek yetmezliği olan kişiler
  • Kan ürünü alması gereken kişiler (örneğin hemofili)
  • Kronik hepatit B hastalarının eşleri ve bu kişilerle aynı evi paylaşanlar
  • Hepatit B’nin orta veya yüksek düzeyde görüldüğü ülkelere yolculuk yapan kişiler
Hepatit B aşısı ne kadar güvenilirdir?
Hepatit B aşısı çok güvenilir bir aşıdır. Tüm dünyada bir milyardan fazla doz hepatit B aşısı uygulanmıştır. Hepatit B aşısı olan çocukların çok büyük bir kısmında hiçbir yan etki görülmez. Ciddi reaksiyonlar adirdir.

Hepatit B aşısına bağlı olarak bildirilen yan etkiler nelerdir?

Hepatit B aşısına karşı yan etki gelişen çocukların çoğunluğunda aşı yerinde ağrı gibi (%3-9) veya düşük derecede ateş gibi hafif yan etkiler gelişmiştir. Erişkinlerde bu tarz hafif reaksiyonların görülme ihtimali hafifçe daha fazladır. Hepatit B enfeksiyonuna karşı ciddi alerjik reaksiyon gelişmesi nadirdir.
Hepatit B aşısı ne kadar etkindir?
Uygun bir şekilde uygulanmış hepatit B aşısından sonra sağlıklı erişkinlerin en az %90’ında ve bebekler, çocuklar ve gençlerin %95’inden fazlasında koruyucu antikorlar gelişir ve hepatit B enfeksiyonuna karşı bağışıklık kazanırlar.
Hepatit B aşısının belki de yıllar boyunca hepatit B ile karşılaşmayacak olan bebeklere uygulanması neden önerilmektedir?
Hepatit B aşısının tüm bebeklere uygulanmasının önerilmesinin üç ana temeli vardır. Birincisi, bebekler ve küçük çocuklar eğer hepatit B virüsü ile karşılaşırlarsa hepatit B enfeksiyonunun kronikleşme (uzun süreli devam etmesi) ihtimali çok yüksektir. Hepatit B enfeksiyonuna bağlı ciddi sonuçların çoğu (örneğin, karaciğer kanseri ve siroz gibi) kronik hepatit B enfeksiyonu geçiren kişilerde ortaya çıkmaktadır ve bu kişilerin hepatit B’yi diğer insanlara bulaştırma ihtimali daha fazladır.
İkincisi, erken dönemde enfeksiyon görülebilmesidir. Hepatit B aşısı bebeklerde rutin olarak uygulanmaya başlamadan önce her yıl Amerika’da 10 yaşın altında yaklaşık 16.000 çocuk hepatit B enfeksiyonuna yakalanmaktaydı. Bu enfeksiyonların çoğunluğu annelerinde hepatit B enfeksiyonu olmayan bebeklerdir.
Erken çocukluk döneminde hepatit B enfeksiyonu genellikle aynı evde hepatit B enfeksiyonunu taşıyıcı olarak bulunduran bir bireyin varlığında gerçekleşir ancak kreşler ve okullarda da bulaş olduğu tespit edilmiştir. Çocuklar arasında hepatit B enfeksiyonu bulaşı için en muhtemel yollar, hepatit B enfeksiyonuna sahip bir çocuğun ısırması ile olduğu gibi cilt bütünlüğünün bozulması, yine bu çocuğun vücut sıvılarının, sağlam çocukların mukozaları ile (örneğin göz, ağız gibi) veya sıyrık, kesik gibi cilt bütünlüğünün bozulmuş olduğu bölgelerle teması ile olabilmektedir. Hepatit B virüsü vücut dışında en az bir hafta süreyle canlı kalabilmektedir ve diş fırçası gibi canlı olmayan nesnelerin ortak kullanılması
aracılığı ile de bulaşabilmektedir.
Üçüncüsü, bebeklerin aşılanması ile elde edilen koruma onlarca yıl sürmektedir ve sonuç olarak her yaş grubunda oluşabilecek enfeksiyona karşı koruyucu olmaktadır.
Bebeğiniz hiçbir zaman ilaç bağımlısı veya cinsel olarak risk altında olmayacaksa neden hepatit B’ye karşı aşılanmalı?
Hepatit B enfeksiyonu cinsel temas ve ilaç kullanımı dışında pek çok başka yolla da yayılmaktadır. Hepatit B’nin bulaşması açısından risk taşıyan koşullardan uzak durmak ile bulaşma ihtimali azaltılabilir ancak hiçbir zaman sıfıra indirilemez.
Çocuğunuzun hayatının ileri dönemlerinde tekrar doz hepatit B aşısına ihtiyacı olacak mı?
Şu anda bağışıklık sistemi normal olan kişilere rutin tekrar doz önerilmemektedir. Aşılanan kişilerin kanında bulunan koruyucu antikorların düzeyi zamanla azalmakla birlikte, bağışıklık sisteminin oluşturmuş olduğu “hafıza cevabı” kaldığı için, eğer kişi hepatit B virüsü ile karşılaşırsa, bağışıklık sistemi virüsü hatırlar ve gerekli korumayı sağlar.
Daha önce hepatit B enfeksiyonu geçirip geçirmediğimi ve bağışık olup olmadığımı anlamak için hepatit B aşılaması öncesinde test yaptırmalı mıyım?
Bebekler ve çocukların aşılanmasından önce kan testi yapılması önerilmemektedir. Birden fazla cinsel partneri olanlar, ilaç bağımlıları, kronik hepatit B enfeksiyonu olan kişilerle aynı evde yaşayanlar ve hepatit B’nin yoğun görüldüğü ülkelerde yaşayan kişiler gibi hepatit B hastalığının bulaşması açısından yüksek risk altında olan kişiler için hepatit B aşısı uygulanmadan önce test uygulanması dikkate alınmalıdır. Eğer kişi hepatit B virüsü ile enfekte olmuşsa veya hepatit B’ye karşı bağışıklık kazanmışsa
hepatit B aşısı olmak ne yarar sağlar, ne de zarar verir. Yüksek risk altındaki kişilerin test yaptırmasının esas nedeni bu kişilerin hepatit B enfeksiyonunu alıp almadığını anlamaktır. Eğer bu kişiler hepatit B enfeksiyonunu aldılarsa, kronik hepatit B enfeksiyonunun tıbbi açıdan takibi için konunun uzmanı bir hekime danışmaları gerekmektedir.
Hepatit B aşısının tüm dozlarını yaptırdıktan sonra bağışıklık gelişip gelişmediği test edilmeli midir?
Bebekler, çocuklar, gençler ve erişkinlerin çoğunun hepatit B aşılarının sonrasında rutin test yaptırıp kontrol etmeleri gerekmemektedir.
Hepatit B aşılarından sonra test yaptırıp kontrol etmesi gereken bazı gruplar vardır:
Hepatit B taşıyıcı annelerden doğan bebekler, dializ hastaları ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler, kanla sürekli temas eden sağlık çalışanları ve kronik hepatit B enfeksiyonu olan kişilerin eşleri.

Eğer bir kişi hepatit B aşılarının ilk iki dozunu yaptırıp üçüncü dozunu unuttuysa ne yapmalıdır? Hepatit B aşısı dozlarına yeniden mi başlamak gerekir?

Hayır. Aşıların önerilen sürelerden daha uzun zaman geçmesi durumunda aşılama serisine baştan başlamaya gerek yoktur.
Kimler hepatit B aşısı olmamalıdır?
İlk doz hepatit B aşısına karşı ciddi alerjik reaksiyon geliştiren kişiler diğer doz aşıları olmamalıdır. Orta veya ağır ciddiyette hastalık geçirmekte olan kişiler ise hastalıkları düzelene kadar aşılarını ertelemelidirler.
Hamileyken hepatit B aşısı olabilir miyim?
Evet. Hamileliğin ilk 3 ayında genellikle hiçbir aşı veya ilaç uygulanması önerilmemektedir. Hamilelikte Hepatit B aşısının uygulanmasına hekim karar vermelidir.

HEPATİT A
Hepatit A’nın etkeni nedir?
Hepatit A’nın etkeni hepatit A virüsüdür (HAV).
Hepatit A nasıl yayılır?
Hepatit A virüsü, hepatit A geçirmekte olan kişilerin dışkısı ile yayılmaktadır. Hasta kişinin dışkısı ile atılan virüsün sağlam kişiler tarafından ağız yoluyla alınması gerekmektedir. Bu birkaç yolla olabilir, örneğin hepatit A virüsü ile enfekte olan kişi yiyecek hazırlıyorsa ve tuvaleti kullandıktan sonra ellerini yeterli derecede yıkamadıysa ve yiyeceklere dokunduysa hepatit A virüsü kolaylıkla bulaşır. Hepatit A virüsü yiyeceklerle olduğu kadar içme suyu ile de bulaşabilmektedir. Hepatit A enfeksiyonu, hasta olan kişilerle yakın temas yolu ile veya daha nadir olmak üzere cinsel temas ile de bulaşabilmektedir.
Hepatit A geçiren bir kişi ile yakın temas sonrasında hastalığın bulguları ne kadar süre sonra ortaya çıkar?
Hepatit A’nın kuluçka dönemi 15-50 gün arasında değişir. Ortalama 28 gündür.
Hepatit A’nın belirtileri nelerdir?
Hepatit A hastalığını belirti vererek geçiren kişiler kendilerini oldukça hasta hissederler. Belirtiler ateş, iştahsızlık, bulantı, mide ağrısı, koyu renkli idrar ve ciltte ve gözlerin beyaz kısımlarında sarı renk gelişmesidir. Hastalık genellikle ani başlar ve belirtiler iki aya kadar devam edebilir. Ancak bazı kişilerde (yaklaşık %15) hastalığın belirtileri 12 aya kadar uzayabilmektedir. Hastalığı belirtili geçiren erişkinlerin %11-22’sinin hastaneye yatırılması gerekmektedir ve ortalama 27 gün işten uzak kalırlar. Hepatit A’nın belirti göstererek geçirilmesi kişinin yaşı ile ilgilidir. Çoğu zaman 6 yaşından küçük çocuklar genelde hastalığı belirtisiz geçirirken, erişkinlerin çoğunluğu (yaklaşık %70) hepatit A enfeksiyonunu belirti vererek geçirirler.
Hepatit A ne kadar ciddidir?
Hepatit A oldukça ciddi olabilir. Ani gelişen karaciğer yetmezliği ile (akut fulminan hepatit) ölüme neden olabilmektedir.
Hepatit A kronikleşebilir mi (uzun süre devam eden enfeksiyon)?
Hayır. Hepatit A kısa süreli bir hastalığa (akut hastalık) neden olur, uzun süreli devam etmez (kronik hastalık). Hepatit B ve hepatit C kronik enfeksiyona neden olur.
Hepatit A dünyada ne sıklıkta görülen bir hastalıktır?
Hepatit A tüm dünyada yaygın olarak görülen hastalıklardan birisidir. Özellikle Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu, Asya ve Batı Pasifik ülkelerinde sık görülmektedir. Bu tablo göstermektedir ki dünyada pek çok ülkeye yapılan yolculuklarda hepatit A enfeksiyonuna yakalanma ihtimali yüksektir. Amerika Bulaşıcı Hastalıkları Kontrol Merkezi’nin yolculuk yapacak kişiler için hepatit A aşısı olmalarını önermediği sadece birkaç ülke vardır: Kanada, Batı Avrupa, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya.
Bir kişi hepatit A enfeksiyonu geçirip geçirmediğini nasıl anlar?
Bunu sadece kan testi kesin olarak gösterebilir. Hepatit A hastalığının belirtileri virüslerin neden olduğu diğer hepatitlerle benzerdir. Kan testi aynı zamanda kişinin daha önce bir hepatit A enfeksiyonu geçirip geçirmediğini de gösterir.
Hepatit A’nın tedavisi var mıdır?
Hepatit A’yı tedavi edecek bir ilaç yoktur, yani hepatit A’nın tedavisi yoktur. Yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılmaktadır.
Hepatit A enfeksiyonu geçirmekte olan bir kişi hastalığı ne kadar süreyle çevresine bulaştırabilir?
Hepatit A enfeksiyonunun hasta kişi tarafından çevreye en muhtemel olarak bulaştırıldığı dönem hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasından iki hafta önce başlar. Açık bir şekilde, eğer kişi hepatit A hastası olduğunun farkında değilse diğer insanlara hastalığın bulaşmasını engellemek zordur. Hastalığın bulaştırıcılığı zaman içinde azalır ve belirtiler başladıktan sonraki (ciltte ve gözlerdeki sarılık) bir hafta veya daha uzun bir süre devam eder.
Eğer bir kişi hepatit A’ya karşı aşılı değilse ve hepatit A geçiren bir kişi ile yakın temasta bulunursa ne yapmalıdır?
Aşılı olmayan bir kişi hepatit A virüsü ile temas ettiğini düşünüyorsa hemen doktora başvurmalıdır. Gerçekten hepatit A virüsü ile karşılaşmış olma ihtimali varsa kişiye immünglobulin (insanlardan alınan ve hepatit A’ya karşı koruyucu antikorları da içeren konsantre antikorlar) verilebilir. Bu koruyucu antikorlar hepatit A hastalığının gelişmesini engelleyebilir. Hepatit A immünglobulininin, virüsle karşılaşmadan sonraki iki hafta içinde uygulanması gerekmektedir. İmmünglobulin karşılaşma sonrası ne kadar kısa süre içinde uygulanırsa hastalıktan korunma ihtimali o kadar yüksek olur.
Hepatit A enfeksiyonu birden fazla kez geçirilebilir mi?
Hayır. Kişi bir kez hepatit A geçirdiğinde hastalığa karşı bağışıklık kazanır ve tekrar hastalığa yakalanmaz.
Hepatit A virüsünün hepatit B ve hepatit C virüslerinden farkı nedir?
Hepatit A, B ve C virüslerinin hepsi karaciğere saldıran ve birbirlerine benzer belirtilere neden olan virüslerdir. İnsanlar hepatit A virüsünü hastalığı geçiren kişiyle yakın temas sonucunda alır. Hepatit B ve C virüsleri ise hasta kişinin kanı veya vücut sıvılarının hasta olmayan bir kişinin kan akımına ulaşması yoluyla bulaşır. Hepatit B ve C virüsleri hayat boyunca devam eden karaciğer problemlerine neden olabilirken hepatit A hayat boyu süren bir enfeksiyona neden olmaz. Hepatit A ve B’nin aşısı vardır ancak şu an için insanları hepatit C’den koruyabilecek bir aşı yoktur. Eğer bir kişi daha önce bu hepatitlerden
herhangi birisini geçirmişse, bu diğerlerini geçirmesini engellemez. Diğer hepatitleri de geçirebilir.

Hepatit A aşısı ne tip bir aşıdır?

Hepatit A aşısı ölü (inaktive) virüs aşısıdır. Aşıda canlı hiçbir parça yoktur.
Hepatit A aşısı nasıl uygulanır?
Hepatit A aşısı kolun üst kısmına (deltoid kasa) kas içine (intramusküler) uygulanır.
Kimler hepatit A aşısı olmalıdır?
Hepatit A enfeksiyonu ile karşılaşma riski yüksek olan kişiler aşılanmalıdır. Amerika Hastalıkları Önleme Merkezi’nin (CDC) önerilerine göre aşılanması gereken gruplar:
  • İki yaş ve üzerinde olan ve Amerika, Kanada, Batı Avrupa, Japonya, Yeni Zelanda ve Avustralya dışındaki ülkelere seyahat eden veya bu ülkelerde çalışan kişiler
  • Eşcinsel ilişkide bulunan kişiler
  • İlaç bağımlıları
  • Kan pıhtılaşması ile ilgili hastalığı olan kişiler
  • Hepatit A taşıyan maymun türleri ile çalışan kişiler
  • Kronik karaciğer hastalığı olan kişiler (Bu kişilere hepatit A bulaşma riski daha fazla değildir ancak bu kişilerde hepatit A geçirilirse ciddi komplikasyon gelişme riski daha fazladır)
Hepatit A aşılaması, hepatit A’nın yüksek oranda görüldüğü bölgelerde yaşayan, 1 yaş ve üzerindeki tüm çocuklara önerilmektedir.
Tam bir korunma sağlanması için hepatit A’nın kaç doz olarak uygulanması gerekmektedir?
Hepatit A aşısı iki doz olarak önerilir. İkinci doz ilk dozdan en az altı ay sonra uygulanmalıdır.
Hepatit A aşısı güvenilir midir?
Hepatit A aşısı çok güvenilir bir aşıdır. Hepatit A aşısının ciddi yan etkiye neden olma ihtimali son derece düşüktür.
Hepatit A aşısına bağlı hangi yan etkiler bildirilmiştir?
Hepatit A aşısına bağlı en sık görülen yan etki aşı yapılan kolda ağrıdır ve bu yan etki aşı uygulanan her iki erişkinden biri ve her beş çocuktan birinde ortaya çıkar. Daha az olmak üzere baş ağrısı, iştahsızlık, düşük düzeyde ateş veya halsizlik görülebilmektedir. Bu problemler genellikle aşıdan 3-5 gün sonra ortaya çıkar ve genellikle bir-iki gün sürer.
Hepatit A aşısı ne kadar etkindir?
Hepatit A aşısı çok etkin bir aşıdır. İki doz hepatit A aşısından sonra erişkinlerin, adolesanları n ve çocukların %100’ü hepatit A enfeksiyonuna karşı bağışıklık kazanırlar. İlk doz hepatit A aşısından sonra aşılanan kişilerin %94’ü kısa süreli bağışıklık kazanırlar ve bu hızlı kazanılan bağışıklık hepatit A’nın yüksek oranda görüldüğü ülkelere seyahat edecek kişiler için değer taşımaktadır.
Kimler hepatit A aşısı olmamalıdır?
Hepatit A aşısına karşı ciddi alerjik reaksiyon gelişen kişiler veya hepatit A aşısının içerisindeki herhangi bir maddeye karşı alerjisi olduğu bilinen kişilerin hepatit A aşısı olmamaları gerekmektedir. Orta veya ciddi hastalık geçirmekte olan kişiler iyileşene kadar hepatit A aşılarını ertelemelidirler.
Hamileyken hepatit A aşısı olabilir miyim?
Hepatit A aşısının hamilelikteki güvenilirliği henüz kesin olarak bilinmemektedir; bununla birlikte hepatit A aşısı inaktive (ölü) hepatit A virüsünden üretildiği için, aşının anne karnındaki bebek üzerindeki teorik etkisinin düşük olması beklenir. Hepatit A aşısının uygulanması için hamile kadının hepatit A geçirmesi ile oluşabilecek risk, hepatit A ile aşılanması ile oluşabilecek riskten fazla olmalıdır.
Hepatit A aşısı hepatit A enfeksiyonuna neden olur mu?
Hayır.
Kimlere immünglobulin önerilmektedir?
İmmünglobulin tedavisi gerektiren kişiler:
  • Hepatit A geçiren kişilerle aynı evde yaşayan kişiler veya cinsel partnerleri
  • Hepatit A enfeksiyonu tespit edilen kreşlerde çalışan kişiler ve çocuklar
  • Yiyecek sektöründe çalışan kişiler arasında hepatit A tespit edildiğinde aynı yerde çalışan diğer kişiler







GRİP
İnfluenza’nın (gribin) etkeni nedir?
İnfluenza’ya influenza virüsü neden olur. Üç ana tipi vardır: A, B ve C. Bu virüsler genetik yapıları ile birbirinden ayrılır. Bu üç tipten A ve B insanlardaki gribin ana sorumlularıdır. C ise çok hafif bir tablo oluşturur. Bu nedenle grip aşılarının içerisinde bulunmaz. İnfluenza A tüm yaş gruplarında orta ve ciddi hastalığa neden olur ve insanlarda ve hayvanlarda enfeksiyona neden olur. Influenza B daha hafif hastalığa neden olur ve sadece insanları ve özellikle çocukları etkiler. İnfluenza A’nın alt tipleri virüsün yüzeyindeki iki antijenle (bağışıklık sisteminde reaksiyona neden olan proteinler) ayrılır. Bu antijenler zaman içinde değişebilir veya mutasyona (genetik değişim) uğrayabilir. Virüsün yüzeyinde bulunan bu antijenlerde büyük değişiklik (shift) veya küçük değişiklik (drift) olduğunda yeni bir virüs oluşur ve bu
virüslere karşı korumasız olan kişilerde salgın yapabilir.
İnfluenza nasıl yayılır?
İnfluenza, grip geçirmekte olan bir kişinin öksürüp hapşırması ve hatta konuşması yoluyla havaya dağılan virüsün sağlam kişiler tarafından solunum yoluyla alınması ile bulaşır. Grip ayrıca hasta kişilerin solunum yoluyla yaydıkları damlacıklarla direkt temas yoluyla da bulaşır.
Grip virüsü ile karşılaştıktan ne kadar süre sonra hastalığın belirtileri ortaya çıkar?
Gribin kuluçka dönemi genellikle 2 gündür (1-5 gün arasında değişir).
Gribin bulguları nelerdir?
Tipik grip hastalığı ani başlayan ateş, kas ağrıları, boğaz ağrısı ve kuru öksürük için karakterizedir. Ek olarak burun akıntısı, baş ağrısı, göğüste yanma hissi, göz ağrısı ve ışığa karşı hassasiyet de görülebilir. Grip virüsünü alan herkeste tipik grip bulguları ortaya çıkmaz. Daha önce benzer bir grip virüsü ile karşılaşmış bir kişinin (doğal olarak grip geçirmiş ya da aşılanmış) ciddi grip hastalığı geçirme ihtimali daha düşüktür.
Grip ne kadar ciddidir?
126 Pek çok insanın gribin bir çeşit soğuk algınlığı olduğunu düşünmesine rağmen grip İnfluenza (Grip)
gerçekten çok spesifik ve ciddi bir hastalıktır. Gribe bağlı komplikasyonlar (istenmeyen sonuçlar) ve ölüm küçük çocuklar, yaşlılar ve herhangi bir kronik hastalığı olan (kalp hastalığı, akciğer hastalığı, diabet vs.) kişilerde daha sıktır. Gribe bağlı ölümlerin %90’ından fazlası 65 yaş ve üzerindeki kişilerde görülmektedir. Bakım evlerinde kalan kişilerin yaklaşık %60’ı gribe yakalanır ve hastalanan kişilerde ölüm oranı %30’dur. 2 yaş ve altındaki çocuklarda hastaneye yatış oranı, 65 yaş ve üzerindeki kişilerden sonra ikinci en yüksek orandır. Zaman zaman uluslararası düzeyde büyük grip salgınları oluşmaktadır. Kayıtlara geçmiş olan ilk büyük salgın 1580 yılında görülmüştür ve 19. ve 20. yüzyıllarda en az yedi uluslararası salgın ortaya çıkmıştır. 1918-1919 yılında görülen “İspanyol Gribi” salgını dünya çapında 21 milyon kişinin ölümüne neden olmuştur.
Gribe bağlı muhtemel komplikasyonlar (istenmeyen sonuçlar) nelerdir?
Gribe bağlı en sık görülen komplikasyon, gribin devamında gelişen bakteriyel zatürredir. Grip virüsüne bağlı zatürre görülme ihtimali daha düşüktür ancak çok ağırdır ve ölüm oranı çok yüksektir. Reye sendromu, hemen her zaman çocuklarda görülen bir komplikasyondur ve uzun süreli aspirin kullanan çocuklarda grip (ve su çiçeği) gibi hastalıkların geçirilmesi durumunda ortaya çıkar. Reye sendromu gelişen çocuklarda ciddi kusma ve beyinde sıvı toplanmasına bağlı komaya ilerleyen sersemlik ve dalgınlık hali (konfüzyon) görülür. Bebekler, çocuklar ve adolesanlarda Reye sendromu gelişme ihtimalini azaltmak için ağrı kesici veya ateş düşürücü olarak aspirin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak özel bir durumu (herhangi bir hastalığın tedavisi için) gereği aspirin kullanması gereken çocuklarda bu hastalıklara karşı aşılama (grip ve su çiçeği) faydalı olmaktadır. Gribe bağlı diğer komplikasyonlar kalpte inşamasyon ve bronşit gibi akciğer hastalıklarının alevlenmesidir.
Grip geçirmekte olan bir kişi hastalığı ne kadar süreyle bulaştırır?
Grip virüsü, hastalığın belirtileri başlamadan 1-2 gün öncesinden başlayarak, hastalığın belirtileri başladıktan sonraki 4-5 gün boyunca bulaştırılabilmektedir.
Kızamık ve çocuk felci (polio) gibi diğer bazı hastalıklarda olduğu gibi gribi neden dünya üzerinden kaldıramıyoruz?
Gribi tamamen yok etmemizi engelleyen bazı sebepler vardır:
  • Grip virüsleri sık sık yapılarını değiştirmektedir ve bu değişim nedeniyle tek bir kez grip aşılaması ile hastalığa karşı ömür boyu korunmamız mümkün olmamaktadır.
  • Her yıl üretilen grip aşıları, o sezon içinde hastalık yapma ihtimali en yüksek olan 3 tip grip virüsü içermektedir. Bu tahminler 84 ülkede, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüm yıl boyunca yürütülen grip virüsü taraması sonuçlarına dayanarak yapılmaktadır ve genellikle tahminler doğru bir şekilde tutmaktadır. Nadiren aşıların içeriğinde bulunan virüslerden farklı bir virüs dolaşabilmektedir. Bu durumda aşının etkinliği azalmakla birlikte, yine de ağır hastalıktan koruyabilmektedir.
  • Grip aşısı özellikle yaşlılarda, grip hastalığının oluşmasını tam olarak engelleyemeyebilmekle birlikte ciddi komplikasyon ve ölümlerden korumaktadır.
  • Grip aşısı özellikle 50 yaş üzerindeki kişiler, sağlık çalışanları, altta yatan kronik bir hastalığı olan kişiler gibi gruplar için önerilmektedir. Yakın zamanda 6-23 ay arası bebekler de grip aşısının özellikle önerildiği gruplara eklenmiştir.
Grip birden fazla kez geçirilebilir mi?
Evet. Grip virüsleri sıklıkla değişirler ve bir grip virüsü ile hastalık geçirmek diğer bütün grip virüslerine karşı korumamaktadır.
Grip aşısı ne tip bir aşıdır?
İki tip grip aşısı vardır. En yaygın olarak kullanılan ve ülkemizde de bulunan grip aşısı inaktive (ölü) grip aşısıdır. 2003 yılında canlı zayışatılmış grip virüsü içeren grip aşısı ruhsat almıştır ancak bu aşının uygulanabileceği gruplar oldukça kısıtlıdır.
Grip aşıları nasıl üretilir?
Her yıl araştırmacılar ve üreticiler, bir sonraki grip sezonunda hastalık yapması muhtemel grip virüslerine karşı aşı geliştirmektedirler.
Grip aşısı 3 tip grip virüsü içerir; 2 adet A tipi ve 1 adet B tipi. Grip aşılarında kullanılacak olan grip virüsleri yumurtada çoğaltılırlar. Yumurtada çoğaltıldıktan sonra toplanan virüsler inaktive edilir, saflaştırılır ve kullanıma hazır enjektörler içine dolum yapılır.
Grip aşısı nasıl uygulanır?
İnaktive (ölü) grip aşısı kolun omuz kısmına (deltoid kasa), kas içine uygulanır. Canlı, zayıflatılmış grip aşısı buruna sprey şeklinde uygulanır.
Kimler grip aşısı olmalıdır?
Gripten korunmak isteyen herkes grip aşısından faydalanabilmektedir. Ancak her yıl grip aşısının özellikle önerildiği gruplar vardır:
  • 50 yaş ve üzerindeki kişiler
  • 6-23 ay arası çocuklar (influenzaya bağlı hastaneye yatma riski yüksek olduğu için)
  • Kronik (uzun süreli) bir hastalığı olan ve uzun süreli bakım ünitelerinde kalan kişiler
  • 6 aylık veya daha büyük olan ve kalp hastalığı, akciğer hastalığı, astım, böbrek hastalığı, diabet gibi metabolik hastalık, anemi (kansızlık) ve diğer kan hastalıkları gibi uzun süreli ciddi sağlık problemleri yaşayan kişiler
  • 6-18 ay arası ve uzun süreli aspirin tedavisi alması gereken kişiler (grip geçirmeleri durumunda Reye sendromu riski taşırlar)
  • Grip sezonunda hamileliklerinin 4. ay ve daha sonrasında olan hamileler
  • Gribin komplikasyonları açısından yüksek risk taşıyan kişilerle (6 aylıktan küçük çocuklarla aynı evde yaşayan kişiler de dahil olmak üzere) temas eden aile bireyleri, sağlık çalışanları
Grip aşısı olmayı dikkate alması gereken diğer gruplar:
  • Acil servis çalışanları, itfaiyeciler ve polisler
  • Nisan ve Eylül ayları arasında güney yarımküreye veya yılın herhangi bir döneminde tropik bölgelere yolculuk yapacak kişiler
  • Okul ve üniversitelerde okuyan öğrenciler ve çalışan kişiler
  • Gribe yakalanmak istemeyen herkes
Burundan sprey şeklinde kullanılan canlı grip aşısı sadece 5-49 yaş arası sağlıklı kişilere önerilmektedir. 5 yaşından küçük çocuklar, 50 yaş ve üzerindeki kişiler, yukarıda sayılan altta yatan hastalığı olan kişiler canlı grip aşısı değil, ölü (inaktive) grip aşısı olmalıdır.
Çocuklara grip aşısı uygulanırken erişkinlerden farklı olan özel uygulamalar var mıdır?
9 yaşından küçük ve ilk kez grip aşısı olacak çocuklar en az dört hafta arayla iki kez grip aşısı olmalıdır. 6 aylıktan 3 yaşına kadar olan çocuklara grip aşısı yarım doz (0.25 ml) uygulanmalıdır.
Grip aşısı ne sıklıkta uygulanmalıdır?
Grip aşısı her yıl bir kez uygulanmalıdır çünkü oluşturduğu bağışıklık bir yıl içinde azalır ve her yıl grip aşısının içeriği değişir ve o yıl içinde hastalık yapması muhtemel grip virüslerini içerir. Grip aşısı olmak için en uygun zaman Eylül, Ekim ve Kasım aylarıdır. Bu aylar içinde aşılanmak genellikle grip salgınının en yoğun olduğu aylar olan Aralık sonundan Mart başına kadar olan dönemde korunmayı sağlayacaktır. Bununla birlikte bu dönemde grip aşılamasını gerçekleştiremeyen kişiler gecikmiş olmakla birlikte Şubat-Mart aylarında bile grip aşısı olabilir ve fayda görebilirler. Yolculuk yapan kişiler tropik bölgelerde yıl boyunca, güney yarımkürede ise Nisan-Eylül ayları arasında grip sezonu olduğunu unutmamalıdırlar.
Bakım evlerinde grip salgınlarını önlemek için öneriler var mıdır?
Salgınları önlemede en önemli faktör bakımevlerinde kalan kişilerin ve çalışanların ve grip açısından yüksek risk grubunda olan kişilerin her yıl grip aşısı ile aşılanmasıdır. Grip açısından yüksek risk taşıyan grupla temas eden doktorlar, hemşireler ve hastane, uzun süreli bakımevi, poliklinik gibi sağlık hizmeti veren tüm kuruluşlarda çalışan personel hedef gruptur. Bu kişilere canlı grip aşısı uygulanmamalıdır. Bu gruplara sadece inaktive (ölü) grip aşıları uygulanmalıdır.
Kronik, altta yatan hastalığı olan kişiler aşılandı ise, bu kişilerle temasta olan, aynı evde yaşayan kişiler yine de grip aşısı olmalı mıdır?
Evet. Yüksek risk grubunda bulunan kişiler (altta yatan hastalığı olanlar gibi), 65 yaş veüzerindeki kişiler, 6 aylıktan küçük bebeklerle aynı evde yaşayan kişiler her yıl grip aşısı olmalıdır.
2 yaş altındaki sağlıklı çocukların aynı evde yaşayan kardeşleri aşılanmalı mıdır?
Evet. Doğumdan iki yaşa kadar olan tüm çocuklarla aynı evde yaşayan kişiler, küçükçocuklar hastalığı çok ağır geçirdikleri için onları hastalıktan korumak amacıyla her yıl grip aşısı olmalıdır.
Hamile kadınların grip aşısı olması güvenilir midir?
Evet. Hatta grip sezonu içinde 14 haftalıktan büyük sağlıklı hamile kadınların grip aşısı ile aşılanması önerilmektedir. Hamile kadınlar gribe bağlı ciddi komplikasyonlar (istenmeyen sonuçlar) açısından daha fazla risk altındadır. Yakın zamanda yapılan bir klinik çalışmada gribe bağlı hastaneye yatma riski 14 haftalık veya daha büyük sağlıklı hamile kadınlarda, hamile olmayanlara kıyasla dört kat daha fazladır.
Tıbbi açıdan yüksek risk taşıyan grupta bulunan hamile kadınlar (örneğin, astım, kalp hastalığı gibi herhangi bir hastalığı olan hamile kadınlar) hamileliklerinin dönemine bakılmadan grip sezonundan önce aşılanmalıdırlar.
Grip aşısı ne kadar güvenilirdir?
Grip aşısı çok güvenilir bir aşıdır. Grip aşısının (inaktive, ölü grip aşısının) en sık görülen yan etkileri aşının uygulandığı bölgede görülen ağrı, kızarıklık veya şişliktir. Bu reaksiyonlar geçicidir ve aşılanan kişilerin %15-20’sinde görülmektedir. Grip aşısı ile aşılanan kişilerin %1’inden azında ateş, titreme ve kas ağrıları gelişebilir. Bu reaksiyonların görülme ihtimali daha önce hiç grip virüsü veya aşısı ile karşılaşmamış kişilerde daha fazladır. Grip aşısından sonra bu tarz yan etkilerin görülmesi gribe yakalanıldığı anlamına gelmez. Bu yan etkiler sadece 1-2 gün devam eder ve kendiliğinden düzelir.
Grip aşısına bağlı ciddi yan etki çok nadirdir. Bu reaksiyonlar aşının içeriğindeki herhangi bir maddeye karşı alerji (örneğin, şoka sokacak kadar ciddi alerjisi olan kişilerde) sonucunda gelişebilir.
Grip aşıları ne kadar etkindir?
Grip aşılarının gripten koruması o sezonda salgın yapan grip aşılarının, aşının içerisinde bulunan virüslerle uyuşmasına, aşılanan kişinin yaşına ve sağlık durumuna göre değişmektedir. 65 yaşından büyük kişiler ve herhangi bir hastalığı olan kişilerde bağışıklık sisteminin zayışamasına bağlı olarak grip aşısının etkinliği de bir miktar azalabilmekle ve grip hastalığının oluşmasını tam olarak önleyememekle birlikte grip aşısının komplikasyon ve ölümleri önlemede etkin olduğunu bilmek önemlidir.
Grip aşısı gribe neden olabilir mi?
Hayır. Bu yaygın yanlış anlama pek çok kişinin grip aşısı olmamasına neden olmaktadır. Enjeksiyon şeklinde uygulanan inaktive (ölü) grip aşısı sadece ölü grip virüsü parçaları içermektedir ve gribe neden olamaz. Aşılanan kişilerin %1’inden daha azında hafif ateş, kas ağrısı gibi grip benzeri bulgular gelişebilir ancak bu yan etkiler grip hastalığı değildir ve grip hastalığındaki gibi değildir. Grip aşılaması için en uygun aylar Eylül, Ekim, Kasım aylarıdır. Grip aşısı olduktan sonra koruyucu bağışıklık 1-2 hafta içinde ortaya çıkar. Eğer Aralık ayı ve daha sonrasında hala grip aşısı olunmamışsa geç kalındığı düşünülmeden aşı uygulanabilir. Ancak grip salgınlarının ülkemizde genellikle Aralık ayı ortalarında başladığı ve aşının koruyuculuğu başlayamadan önce gribe yakalanma ihtimali olabileceği unutulmamalıdır. Grip pek çok insan için ateş ve soğuk algınlığı bulguları içeren tüm hastalıkları içermektedir. Bu kişiler herhangi bir virüs hastalığına yakalanırlarsa hemen grip aşısını suçlamakta ve grip aşısına bağlı olarak grip olduklarını ya da grip aşısı korumadığı için grip olduklarını düşünmektedirler. Grip aşısı sadece grip virüslerinin oluşturduğu “grip hastalığını” önlemektedir. Diğer virüslerin neden olduğu “tüm soğuk algınlıklarını” önlemez.
Kimler grip aşısı olmamalıdır?
Genel olarak, inaktive (enjeksiyon şeklinde uygulanan) grip aşısı daha önce yaptırdığı grip aşısına karşı veya yumurtaya karşı ciddi derecede alerjisi olan (yiyeceklerin içerisindeki az miktarda yumurta ile dahi şoka sokacak kadar ağır) kişilere uygulanmamalıdır. Diğer yandan canlı, zayışatılmış ve burundan uygulanan grip aşısı sadece 5-49 yaş arası, herhangi bir hastalığı olmayan ve hamile olmayan kişilere uygulanabilir. Yumurtaya karşı çok ciddi alerjisi olan (hayati tehlike yaratacak kadar) veya grip aşısının uygulanmasından sonra ciddi bir alerjik reaksiyon gelişen kişiler grip aşısı olmamalıdır. Grip ve komplikasyonları (istenmeyen sonuçları) açısından risk altında olan ve alerjisi olan kişiler, grip aşısına karşı alerjik reaksiyon ihtimali olup olmadığı veya alerjik hassasiyetlerinin azaltılması konusunda hekimlerine danışmalıdırlar. Orta veya ciddi hastalık geçirmekte olan kişiler, grip aşısını hastalıkları düzelene kadar ertelemelidirler.
SAĞLIK BAKANLIĞI GRİP AŞISI ÖNERİLERİ
Sağlık Bakanlığı aşağıdaki gruplara giren kişilerin her yıl grip aşısı ile aşılanmasını“mutlaka” önermektedir. Gribin yaşamsal risk oluşturduğu ve tıbbi açıdan mutlaka aşılanması önerilenler:
  • 65 yaşından büyük kişiler
  • Şeker hastaları (diyabet)
  • Astım hastaları
  • Kronik akciğer hastaları (bronşit vb.)
  • Kronik kalp ve damar sistemi hastaları (koroner arter hastaları)
  • Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (kronik kan hastalığı –hemoglobinopati– olanlar, kanser hastaları, immünsupresif kullananlar)
  • Huzurevi, bakımevi vb. ortamlarda yaşayanlar
  • Renal disfonksiyonu olanlar
  • 6-18 yaş arasında olan ve uzun süreli aspirin tedavisi olan çocuk ve adölesanlar
Grip aşısı olmaması gereken kişiler:
  • 6 aylıktan küçük bebekler
  • Yumurtaya karşı anafilaktik tarzda alerjisi olanlar (yumurta yediğinde alerjik şoka girenler)
  • Hamileliğin ilk 3 ayı içinde olan bayanlar (ancak doktor tarafından gerekli olduğu tespit edilirse grip aşısı olabilirler)
TORAKS DERNEĞİ GRİP AŞISI ÖNERİLERİ
Grip aşısı yapılması önerilen kişiler:
  • 65 yaş ve üzeri
  • Kronik pulmoner hastalık (KOAH, bronşektazi, bronş astması)
  • Kronik kardiyovasküler hastalık
  • Diabetes mellitus, böbrek fonksiyon bozukluğu, çeşitli hemoglobinopatileri olan ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler
  • Yüksek riskli hastalarla karşılaşma olasılığı olan hekim, hemşire ve yardımcı sağlık personeli
  • Grip yönünden riskli şahıslarla birlikte yaşayanlar
  • Güvenlik görevlileri, itfaiyeciler gibi toplum hizmeti veren kişiler
  • Grip geçirdiğinde ciddi komplikasyon gelişme olasılığı bulunan ve tıbbi sorunları olan gebeler
  • 2.-3. trimestrde grip geçirme riski olan gebeler
Grip çocuklarda, yaşlılarda ve eşlik eden kronik hastalığı olanlarda pnömoniyle komplike olabilir. 65 yaşın üzerindekilerde gripten ölümler sekonder bakteriyel pnömoniler ve kalp yetmezliğine bağlıdır. Aşı Eylül, Ekim ve en geç Kasım aylarında yapılmalıdır. Böylece antikor titreleri epidemi başladığında tepe düzeye ulaşmış olur. A ve B tipini içeren trivalan aşı deltoid kas içine (intramusküler) her yıl uygulanmalıdır.







PNÖMOKOK ENFEKSİYONLARI
Pnömokokal hastalıkların etkeni nedir?
Pnömokokal hastalıklara Streptococcus pneumoniae adı verilen bir bakteri neden olur. Bu bakterinin 80’den fazla tipi vardır. Bunların çoğu hastalığa neden olur ancak az bir kısmı ciddi pnömokokal hastalıkların büyük kısmına neden olur; tüm dünyada meydana gelen ciddi pnömokokal hastalıkların %62’sine en sık görülen 10 tip bakteri neden olur.
Pnömokokal hastalıklar nasıl yayılır?
Pnömokokal hastalıklar kişiden kişiye solunum yoluyla (hava yolu) yayılır. Pnömokoklara insanlarda solunum yolunda yoğun olarak rastlanır. Normal, sağlıklı erişkinlerin %5- 70’inin burun-boğazlarında tespit edilebilir.
Pnömokok alındıktan ne kadar süre sonra belirti vermeye başlar?
Yukarıda da bahsedildiği gibi pek çok kişi pnömokokları hastalanmadan burun ve boğazlarında taşırlar. Pnömokokların neden olduğu bazı ciddi hastalıkların ortaya çıkması için geçen süre (kuluçka dönemi) aşağıda belirtilmektedir.
Pnömokokal hastalıkların bulguları nelerdir?
Ciddi (invaziv) pnömokokal hastalıklar üç şekilde kendini gösterir: Zatürre (pnömoni), bakteremi (bakterinin kana geçmesi) ve menenjit. Bütün bu hastalık tabloları aynı bakteri (pnömokoklar) tarafından meydana getirilir ancak farklı bulgularla ortaya çıkarlar. Pnömokokal zatürre (akciğerin hastalığı) pnömokokların en sık meydana getirdiği hastalık tablosudur. Sadece Amerika’da her yıl 150.000-570.000 vakanın meydana geldiği tahmin edilmektedir. Pnömokokların meydana getirdiği zatürre’nin kuluçka dönemi kısadır (1-3 gün). Hastalığın belirtileri ise ani başlayan ateş, üşüme, titreme, göğüs ağrısı,öksürük, nefes darlığı, hızlı nefes alıp verme, kalp hızının artması ve güçsüzlüktür. Pnömokokların meydana getirdiği zatürreye bağlı ölüm oranı %5-7’dir ve bu oran yaşlılarda daha yüksektir. Pnömokoklar kana geçip enfeksiyona neden olabilirler ve bu pnömokokal bakteremi olarak
adlandırılır. Pnömokoklara bağlı zatürre geçiren her 3-4 kişiden birisinde aynı zamanda pnömokokal bakteremi de bulunur. Bakteremi özellikle 2 yaş altındaki çocuklarda en sık görülen klinik tablodur ve bu gruptaki ciddi (invazif) hastalıkların %70’ini oluşturur.
Pnömokoklar bakteriler tarafından meydana getirilen menenjitlerin %13-19’unu oluştururlar. Menenjit bulguları baş ağrısı, yorgunluk, kusma, huzursuzluk, ateş, nöbet ve komadır. Pnömokokların oluşturduğu menenjitlere bağlı ölüm oranı yüksektir (%30) ve bu oran yaşlılarda %80’e kadar çıkar. Pnömokoklar orta kulak iltihabının da sık görülen etkenlerinden birisidir. Kulak enfeksiyonlarının %30-%50’si S. pneumoniae ile meydana getirilir. Çocuklarda en sık doktora gitme nedeni orta kulak iltihabıdır.
Pnömokokal hastalıklar ne kadar ciddidir?
Pnömokoklar Amerika’da her yıl 6.000 civarında ölüme neden olmaktadır. Bu ölümlerin yaklaşık yarısının aşı ile önlenmesi mümkündür. Küçük çocuklar ve yaşlılarda (5 yaş altı ve 65 yaş üzeri) ciddi hastalık görülme oranı en fazladır. Vaka ölüm oranları menenjit ve bakteremide en fazladır. En sık ölüm ise yaşlılar ve altta yatan bir hastalığı olan kişilerde en yüksektir. Uygun antibiyotiklerle tedavi ve yoğun
tıbbi bakıma rağmen pnömokokların meydana getirdiği baktereminin (bakterinin kana karışması) vaka ölüm oranı erişkinlerde yaklaşık %20’dir. Yaşlılarda ise bu oran %60 gibi yüksek bir orana ulaşmaktadır.
Pnömokokal hastalıkların tedavisi var mıdır?
Pnömokokların tedavisi için tercih edilen ilaç Penisilin’dir. Bununla birlikte Penisilin ve diğer antibiyotiklere karşı gelişen direnç giderek artmaktadır. Antibiyotiklere karşı direnç geliştirmiş mikroorganizmalarla enfeksiyona yakalanmak hem başka antibiyotiklerle çok pahalı bir tedavi uygulanması gerekliliğine hem de uzun süreli hastane yatışına neden olacaktır. Bu ciddi bakteriyel enfeksiyonu tedavi etmede her geçen gün artan güçlük bu mikroba karşı aşılanmanın öneminin giderek daha da artmasına neden olmaktadır.
Pnömokokal hastalık geçiren bir kişi hastalığı ne kadar süreyle bulaştırır?
Hastalığın hangi dönemde bulaştırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. mikroorganizma alındıktan sonra solunum yolunda bulunmaya başladığından itibaren ve burada kaldığı sürece hastalık bulaştırılabilmektedir.
Pnömokokal hastalık birden fazla kez geçirilebilir mi?
Evet. Pnömokokların bilinen 80’den fazla tipi vardır ve pnömokok aşılarının içinde bu tiplerin 23’ü bulunmaktadır. Bu tiplerden birisiyle hastalık geçirmiş olmak diğer tiplerin oluşturabileceği hastalıktan korumaz. Bir kişi bir veya birkaç kez ciddi (invazif) pnömo-Pnömokokal hastalıklar kokal hastalık geçirmişse bile yine de aşılanması gerekmektedir.
PNÖMOKOKAL AŞILAR
Pnömokokal aşılar ne zamandan beri kullanılmaktadır?
İki ana tip pnömokokal aşı bulunmaktadır: pnömokokal polisakkarid aşı ve pnömokokal konjuge aşı.
İlk pnömokokal aşı 1977 yılında ruhsat almıştır (14 tip pnömokokal bakteri proteini içermektedir). 1983’te geliştirilmiş pnömokokal aşı kullanıma girmiştir ve 23 tip saflaştırılmış pnömokokal bakteri proteini içermektedir. Bu pnömokokal polisakkarid aşısı PPV veya PPV23 olarak adlandırılmaktadır. PPV aşısı 2 yaş ve üzerinde olan ve pnömokokal hastalıklar için risk altında olan kişilerde kullanılmak üzere ruhsatlandırılmıştır. Pnömokokal konjuge aşı 2000’li yılların başlarında ruhsat almıştır. Bebekler ve küçük
çocuklarda (6 ay-5 yaş arası) kullanılmak üzere ruhsat almıştır. Bu aşı PCV7 veya PCV olarak adlandırılmaktadır (7 tip pnömokokal bakteri proteini içermektedir).
Bu aşılar ne tip aşılardır?
Her iki tip pnömokokal aşı da inaktive (ölü) bakteri aşısıdır. Pnömokokal polisakkarid aşısı (PPV) bakterinin kapsülünü oluşturan polisakkarid (şeker) adı verilen yapıyı içermektedir. PPV23 aşısının içerisinde bulunan 23 tip pnömokok, ciddi (invazif) pnömokok hastalıklarının %88’ine neden olmaktadır.
Pnömokokal konjuge aşısı (PCV) 7 tip bakterinin kapsülünü oluşturan polisakkarid yapıyı difteri toksinine (protein yapıdadır) bağlanmış (konjuge edilmiş) şekilde içermektedir. Bu yedi tip bakteri, Amerika’da 6 yaş altındaki çocuklarda, bakteremilerin (bakterinin kana karışmasının) %86’sının, menenjitlerin 83’ünün ve orta kulak iltihaplarının %65’inin nedenidir.
Bu aşılar nasıl uygulanmaktadır?
Pnömokok polisakkarid aşısı (PPV) bacak veya koldan kas içine veya yağlı dokuya enjeksiyon şeklinde uygulanmaktadır. Konjuge pnömokok aşısı (PCV) kas içine enjeksiyon şeklinde uygulanmaktadır.
Kimler pnömokok polisakkarid aşısı olmalıdır (PPV)?
  • 65 yaş ve üzerindeki kişiler
  • 2 yaşın üzerinde olan ve kalp hastalığı, orak hücreli anemi, alkolizm, akciğer hastalığı, diabet, siroz veya beyin omurilik sıvı kaçağı olan kişiler
  • 2 yaşın üzerinde olan ve enfeksiyonlara karşı vücudun bağışıklık sisteminin direncini zayıflatan bir hastalığı ve özel bir durumu olan kişiler (Hodgkin hastalığı, böbrek yetmezliği, nefrotik sendrom, lenfoma, lösemi, multiple myelom, HIV enfeksiyonu veya AIDS olan, dalağı olmayan      veya işlev görmeyenler veya organ nakli yapılan kişiler gibi)
  • 2 yaşın üzerinde olan ve vücudun enfeksiyon hastalıklarına karşı direncini azaltan bir ilaç kullanan veya tedavi almakta olan kişiler (örneğin, uzun süreli steroid tedavisi, bazı kanser ilaçları ve radyasyon tedavisi gibi) Ekim 2008 tarihinde itibaren Amerikan Bağışıklama Danışma      Komitesi (Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi) astımı olan ya da sigara içen kişilerin polisakkarit pnömokok aşısı ile aşılamalarını önermektedir.
Kimler pnömokokal konjuge aşısı olmalıdır (PCV)?
  • 2 yaşın altındaki tüm çocuklar
  • 2-5 yaş arasında olan ve orak hücreli anemisi olan, dalağı olmayan veya işlev görmeyenler, HIV/AIDS veya bağışıklık sistemini zayıflatan başka bir hastalığı olanlar (örneğin, diabet (şeker hastalığı) veya kanser gibi), bağışıklık sistemini zayıflatan ilaç kullananlar (kemoterapi alanlar veya steroid kullananlar)
PCV aşısı çocuklarda hangi şemada uygulanmaktadır?
Tüm sağlıklı bebekler ve küçük çocuklar 2, 4, 6. aylarda üç doz ve 12-15. aylar arasında tekrar doz şeklinde toplam 4 doz PCV aşısı olmalıdır.
3 yaşındaki çocuk henüz hiç PCV aşısı olmadı ise ne yapılmalıdır?
Çocuğa uygulanacak olan aşı doz sayısı çocuğun yaşına göre değişmektedir. Daha büyük çocuklara daha az sayıda aşı uygulanmalıdır. Örneğin 24-59 ay arası (2-5 yaş) çocuklara tek doz PCV aşısı uygulanmalıdır. PCV aşısının 59 aylıktan büyük kişilere rutin olarak uygulanması önerilmemektedir.
Aynı çocuğa hem PCV, hem PPV uygulanabilir mi?
Evet. Ciddi (invazif) hastalık için risk altındaki çocuklar hem PCV ile aşılanmalı, hem de 2 yaşından sonra PPV23 olmalıdır. PPV sağlıklı çocuklara rutin olarak uygulanmamaktadır.
Pnömokok aşısı tekrarlanmalı mıdır?
Pnömokok aşısının tekrarlanması rutin olarak önerilmemektedir ancak ciddi enfeksiyon geçirmek açısından yüksek risk altındaki kişilere tek bir kez olmak üzere bir tekrar doz 137 Pnömokokal hastalıklar önerilmektedir.
Örneğin ilk doz PPV aşısını 65 yaşından önce olan kişiler, 65 yaşından sonra, bir önceki dozdan sonra beş yıl geçtiyse ikinci doz PPV aşısı olmalıdırlar. Benzer şekilde 2 yaşından büyük olan ve kalp hastalığı, diabet, HIV enfeksiyonu gibi uzun süreli sağlık problemleri olan kişiler, ilk dozdan sonra beş yıl ve daha uzun bir süre geçtiyse ikinci doz PPV aşısı olmalıdırlar.
Yüksek risk altındaki çocuklar (orak hücreli anemisi olanlar, HIV/AIDS, diabeti olanlar gibi), bebekliklerinde tam seri PCV aşılarını olmuş olsalar bile, iki yaş ve üzerinde (son PCV dozundan sonra en az iki ay geçmiş olması koşuluyla) bir doz PPV aşısı olmalıdırlar.
PPV ile tekrar aşılama ile ilgili daha detaylı bilgi için aşağıdaki adresi ziyaret edebilirsiniz:http://www.immunize.org/catg.d/2015pne.pdf
Huzurevlerinde kalan 65 yaş ve üzerindeki herkes PPV aşısı ile aşılanmalı mıdır?
Evet. Huzurevlerine kayıt yapılırken bu kişilerin PPV aşısı ile aşılanmış olmalarının kontrol edilmesi prosedürü kolaylaştıracaktır. Kişilerin daha önce aşılanmamış olmaları ya da aşılanıp aşılanmadıklarını hatırlamıyor olmaları durumunda bu kişiler aşılanmalıdır.
Hamile kadınlar PPV aşısı olabilir mi?
PPV aşısının hamile kadınlardaki güvenilirliği araştırılmamıştır. Bu nedenle PPV aşısının sağlıklı hamile kadınlara uygulanması önerilmemektedir.
Pnömokok aşısı ne kadar güvenilirdir?
PPV de PCV de çok güvenilir aşılardır. Pnömokok polisakkarid aşısı için (PPV23), aşılanan kişilerin %30-50’sinde aşı yerinde kızarıklık ve ağrı gibi çok hafif yan etki görülür. Yine aşılanan kişilerin %1’inden azında ateş, kas ağrıları veya daha ağır lokal yan etki (aşı yerinde kızarıklık, ağrı, şişlik gibi)
görülebilir.
Pnömokok konjuge aşısı için (PCV7), aşılanan çocukların yaklaşık %10-20’sinde aşı yerinde kızarıklık, hassasiyet veya şişlik görülür. Yine aşılanan çocukların %10’unda hafif ateş gelişebilir.
Pnömokok aşıları ne kadar etkindir?
Pnömokokal polisakkarid aşısı (PPV23) Genel olarak, PPV ciddi (invazif) hastalıkları önlemede %60-70 etkindir. Yaşlılar ve altta hastalıklar yatan hastalığı olan kişilerde bağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle aşıya karşı gelişen cevap da bir miktar daha azalmaktadır. Ancak bu kişilerin aşılanmaları önerilmektedirçünkü bu kişilerde ciddi (invazif) pnömokok enfeksiyonu geçirme ihtimali de daha
yüksektir.
Pnömokokal konjuge aşısı (PCV7)
Büyük bir çalışmada, PCV7 aşısının aşının içerisinde bulunan tipteki bakterilerin oluşturduğu ciddi pnömokokal hastalığı önlemede %97 etkin olduğu gösterilmiştir. Tüm tiplerin oluşturduğu hastalığa karşı korumada ise %89 etkinlik göstermiştir. HIV hastalığı ve orak hücreli anemisi olan çocuklarda aşıya karşı cevap iyidir.
Sağlık Bakanlığı Pnömokok Aşısı Önerileri
  • 65 yaş ve üzeri kişiler
  • Kronik Akciğer Hastaları (KOAH)
  • Diyabet Hastaları
  • Kronik Kalp Hastaları
  • Kronik Böbrek Hastaları
  • İmmun Yetmezliği olanlar
  • Dalağı alınmış olanlar
  • Karaciğer Hastaları
  • Kanser Hastaları
Kimler pnömokok aşısı olmamalıdır?
Hem PPV hem de PCV7 için, bir doz aşı uygulandığında alerjik reaksiyon gelişen kişiler diğer doz aşıyı olmamalıdır. Orta veya ağır hastalık geçirmekte olan kişiler pnömokok aşısı ile aşılanmalarını hastalıkları
düzelene kadar ertelemelidirler. Hamilelere uygulanmamalıdır.
Pnömokok aşısı pnömokok hastalıklarına neden olur mu?
Hayır.







MENINGOKOKAL HASTALIKLAR
Menenjit nedir?
Menenjit, omurilik ve beyini saran zarların ve içerisindeki sıvının enfeksiyonudur. Menenjit etkeni virüs veya bakteriler olabilir. Menenjite bir bakterinin mi ya da virüsün mü neden olduğunu bilmek önemlidir çünkü hastalığın ağırlığı ve tedavisi ona göre değişecektir. Viral menenjitler genelde daha az ciddidir ve özel bir tedavi gerektirmeden iyileşebilirler. Bakterilerin neden olduğu menenjitler ise oldukça ciddidir, beyin hasarına, işitme kaybına veya öğrenme güçlüklerine neden olabilir. Bakteriyel menenjitler için menenjite hangi tip bakterinin neden olduğunu bilmek önemlidir çünkü antibiyotiklerle bu kişinin bulaşı
ve hastalığın diğer insanlara yayılması önlenebilir. 1990’lardan önce Haemophilus inşuenzae tip b (Hib) bakteriyel menejitlerin en başta gelen etkeni idi. Ancak Hib aşılarının kullanıma girmesinden ve tüm çocuklara rutin bağışıklama şemasında uygulanmaya başladıktan sonra Hib’e bağlı invazif hastalıklar azalmıştır. Günümüzde Streptococus pneumoniae ve Neisseria meningitidis bakteriyel menenjitlerin başta gelen etkenleri arasına girmiştir.
Menenjitin belirti ve bulguları nelerdir?
Yüksek ateş, baş ağrısı ve ense sertliği 2 yaşın üzerindeki kişilerde menenjitin en sık görülen belirtileridir. Bu belirtiler saatler içinde gelişebilir veya 1-2 gün içinde ortaya çıkabilir. Bulantı, kusma, parlak ışığa bakarken rahatsız olma, konfüzyon ve uyuklama hali gibi belirtiler de görülebilir. Yeni doğan ve küçük bebeklerde, menenjitin klasik bulguları olan ateş, baş ağrısı, ense sertliği olmayabilir veya tespit etmek zor olabilir.İnfant yavaş veya inaktif veya huzursuz olabilir, kusabilir veya az besleniyor olabilir. Hastalık ilerlediğinde tüm yaşlardaki hastalarda nöbetler görülebilir.
Menenjit teşhisi nasıl konur?
Menenjitin erken teşhis ve tedavisi önemlidir. Eğer belirtiler ortaya çıktıysa hastanın mutlaka doktora gitmesi gerekmektedir. Teşhis genellikle omurilik sıvısından alınan örnekte bakterinin üretilmesi ile konur. Menenjite sebep olan bakterinin tespiti, uygun antibiyotik seçiminin yapılabilmesi açısından önemlidir.
Bakteriyel menenjitler tedavi edilebilir mi?
Bakteriyel menenjitler antibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir. Ancak tedaviye hastalığın başlangıç döneminde başlanması önem taşımaktadır. En sık görülen bakteriyel menenjit Meningokokal hastalıklar
etkenlerine karşı uygulanacak antibiyotik tedavisi menenjite bağlı ölüm riskini %15’in altına düşürecektir (bu risk yaşlılarda daha yüksektir).
Menenjit bulaşıcı mıdır?
Evet. Menenjitin bazı formları bulaşıcıdır. Menenjite neden olan bakteri solunum yoluyla (öksürmek, öpüşmek gibi) yayılır. Ancak burada bir şansımız, menenjite neden olan bakterilerin nezle veya grip virüsleri kadar bulaşıcı olmaması ve günlük temas veya menenjitli bir kişinin bulunduğu ortama girme yoluyla bulaşmamasıdır. Bununla birlikte, menenjite neden olan bakteri, Neisseria meningitidis’in (meningokokal menenjit) veya Hib’in neden olduğu menenjiti olan kişiler ile yakın veya uzun süreli temas sonucunda bulaşabilmektedir. Bu bakterilerin sebep olduğu menenjiti geçirmekte olan kişilerle aynı evde yaşayan veya aynı kreşe giden veya bu kişilerin ağız, boğaz sıvıları ile yakın temasta olan kişilere (örneğin erkek veya kız arkadaşları gibi) enfeksiyon bulaşabilmektedir. Neisseria meningitidis’in (meningokok) neden olduğu menenjit geçiren hastalarla yakın temasta olan kişilere hastalığın bulaşmaması için antibiyotik tedavisi başlanmalıdır. Hib’in neden olduğu menenjitte ise, eğer menenjit geçiren hasta ile temas eden kişi 4 yaşından büyükse ve Hib aşıları tam olarak uygulandı ise antibiyotik tedavisi önerilmemektedir.
Menenjitin aşısı var mıdır?
Evet. Hem Hib’e karşı, hem Neisseria meningitidis’in bazı tiplerine (meningokoka) karşı ve hem de Streptococcus pneumoniae’nin pek çok tipine karşı geliştirilmiş aşılar vardır. Hib aşısı çok güvenilir ve yüksek derecede etkin bir aşıdır. Meningokok aşıları 2 (A ve C tipleri) veya 4 (A, C, Y ve W-135) serotipe karşı geliştirilmiş aşılardır. Bu aşılar özellikle meningokok menenjiti açısından risk altında olan kişiler, yaşlılar, dalağı olmayanlar, bağışıklık sistemi yetersizliği olanlar, menenjitin yoğun görüldüğü bölgelere yolculuk yapanlara (örneğin Hac gibi) önerilmektedir. Streptococcus pneumoniae’nin neden olduğu menenjitleri (pnömokokal menenjit) ve bu bakterinin neden olduğu diğer hastalıkları önleyen aşılar da bulunmaktadır. Pnömokok polisakkarid aşısı 65 yaş üzerindeki kişilere ve 2 yaşından büyük olmak koşulu ile herhangi bir kronik hastalığı olan kişilere önerilmektedir. 2 yaşın altındaki çocuklar için ise pnömokok konjuge aşılar çocukları pnömokok enfeksiyonlarından korumaktadır.









KUDUZ
Kuduz insanlara nasıl bulaşır?
İnsanlar kuduz virüsü genellikle kuduz olan hayvanın ısırması yoluyla alırlar. Çok nadir olmakla birlikte kuduz mikrobu insanlara, hasta hayvanın tükürüğünün insanların gözüne, burun veya ağzına veya yaraya bulaşması yoluyla da geçebilir.
Kuduz mikrobu hasta hayvan tarafından ısırılma dışında bir yolla da alınabilir mi?
Isırıklar dışında bir yolla kuduz bulaşması çok nadir görülen bir durumdur. Tırmalama, deride tahriş, sıyrık, açık yaralar veya mukozaların kuduz hayvanın tükürüğü veya mikrobu taşıyan diğer ateryallerinin (örneğin beyin dokusu) teması ile oluşabilir. Bu durumda profilaksi uygulanmalıdır. Isırıklar dışında bulaş yollarından birisi de solunum yoluyla kuduz virüsünün alınmasıdır. Ancak laboratuvar çalışanları dışında normal insanların solunum yoluyla kuduz virüsünü alma ihtimali pek olası değildir. Kuduz bir hayvanla oynama, kanı, idrarı veya dışkısı ile temas bir bulaşma kabul edilmemektedir ve profilaksi gerektirmez.
Kuduz mikrobunu aldıktan sonra ne kadar süre içinde tıbbi müdahale için başvurulmalıdır?
Kuduz mikrobu ile karşılaşma sonrasında mümkün olan en kısa süre içinde tıbbi müdahale yapılmalıdır. fiu ana kadar kuduz virüsü ile karşılaşma sonrasında hemen başlanan ve uygun şemada uygulanan aşılar sonrasında aşı başarısızlığına bağlı kuduz vakası görülmemiştir.
Kuduz virüsü ile karşılaştıktan sonra ne tür bir tıbbi müdahale yapılmalıdır?
Kuduz enfeksiyonunun oluşmasını önlemenin en etkin yollarından birisi yaranın bol su ve sabunla yıkanmasıdır. Yaralanma sonrasında bir doz immünglobulin (bulunabiliyorsa) ve 28 gün içinde uygun şemada olmak üzere toplam beş doz olmak üzere kuduz aşısı uygulanmalıdır. İlk doz kuduz aşısı yaralanma sonrasında mümkün olan en kısa zaman içinde uygulanmalıdır. Aşının ilk dozunun uygulandığı gün 0. gün olarak kabul edilir.Takip eden dozlar 3., 7., 14. ve 28. günlerde uygulanmalıdır. Kuduz aşıları koldan, kas içine uygulanır.
Kuduz aşısı sonrası yan etkiler nelerdir?
Kuduz aşısına bağlı yan etkiler sık değildir. Günümüzde kullanılmakta olan yeni aşılar, geçmişte kullanılanlara kıyasla daha az yan etkiye neden olmaktadır. Ağrı, kızarıklık, şişlik, veya enjeksiyon yerinde kaşınma gibi hafif, lokal reaksiyonlar görülebilmektedir. Nadiren baş ağrısı, bulantı, kusma, karın ağrısı, kas ağrısı ve baş dönmesi bildirilmiştir. Kuduz immünglobulini enjeksiyonu sonrası bölgesel ağrı ve düşük derecede ateş görülebilir.
Kuduz aşısının uygulanması gereken gün aşı yaptırılamazsa ne olur?
Böyle bir durumda aşı şemasına nasıl devam edeceğiniz ile ilgili hekiminize danışınız. Kuduza karşı korunma ciddi bir durumdur ve aşı şemasında değişiklik yapılmamalıdır.
Kuduz bir insandan diğerine bulaşır mı?
fiu ana kadar dökümante edilmiş, 15 adet insandan insana bulaş vakası bulunmaktadır. Bunların 8’inde kornea transplantasyonu, 7’sinde solid organ transplantasyonu ile bulaş gerçekleşmiştir. Kornea ve organ transplantasyonu ile bulaş yanında ısırma yoluyla da insandan insana bulaşmanın gerçekleşmesi “teorik olarak” mümkündür ancak şimdiye kadar böyle bir vaka bildirilmemiştir. Kuduz enfeksiyonu olan bir kişiye dokunmak, bu kişinin idrarı, kanı ve dışkısı gibi enfektif olmayan sıvıları ile temas kuduz virüsü ile karşılaşma olarak kabul edilmez ve kuduza karşı profilaktik tedavi gerektirmez. Ek olarak, kuduz aşısı uygulanan bir kişi ile temas etmek kuduz virüsü ile karşılaşma olarak kabul edilmez ve karşılaşma sonrası profilaksi gerektirmez.
Hangi hayvanlar kuduz virüsünü taşıyabilir?
Memeli hayvanların hepsi kuduz virüsünü taşıyabilir. En sık görülenler rakun, kokarca, yarasa, tilki ve kurttur. Evcil hayvanlar da kuduz olabilirler. Kediler, sığır ve köpekler en sık kuduz bildirilen evcil hayvanlardır.
Sincap, fare, sıçan ve diğer kemirgenlerden kuduz bulaşması riski nedir?
Sincap, fare, sıçan, hamster, kobay ve tavşanların hemen hemen hiç kuduz ile enfekte olduğu görülmemiştir ve insanlarda kuduza neden olmamıştır. Eğer bölgede kuduz yaygın olarak görülmüyorsa, ısıran hayvan hasta değilse veya olağan dışı davranışlarda bulunmuyorsa bu hayvanların ısırıkları genellikle kuduz açısından riskli görülmez. Ancak Amerika’da 1985-1994 yılları arasında görülen kuduz vakalarının %86’sına dağ faresinin sebep olduğu bilinmektedir.
Yarasalardan kuduz bulaşır mı?
Evet. Yarasalar memelidir, kuduz virüsünü alabilir, bulaştırabilir ancak hastalanmazlar. Yani yarasaya bakarak kuduz olup olmadığını anlayamazsınız. Bir yarasanın kuduz virüsünü taşıyıp taşımadığı ancak laboratuvar testleri ile anlaşılabilir. Kuduz riskini almamak için, yarasalara dokunmamak gerekmektedir.
Bir yarasa ile temas edersem ne yapmalıyım?
Eğer bir yarasa tarafından ısırılırsanız veya tükürüğü gözünüz, burnunuz, ağzınız veya cildinizde yara olan bir yer ile temas ederse, bu bölgeyi veya ısırığı sabunlu suyla iyice yıkayıp hemen doktora başvurulmalıdır. Mümkünse yarasayı test için laboratuvara gönderin.İnsanlar genellikle yarasa tarafından ne zaman ısırıldıklarını bilirler ancak yarasaların dişleri küçük olduğu için kolayca görülen bir yara izi bırakmaz. Eğer gece uyuduğunuz odada sabah bir yarasa bulursanız, kuduza karşı profilaksi başlanmalı ve mümkünse yarasa laboratuvara gönderilmelidir.
Tavan arası, mağara gibi yerlerde yarasalarla karşılaşmakla kuduz bulaşmaz. Ayrıca yarasanın dışkısı, kanı, idrarı veya yarasanın tüylerine dokunmakla kuduz bulaşmaz. Ancak yine de yarasalara dokunulmamalıdır.
Diğer ülkelere yolculuk yapılmadan önce kuduz aşısı yaptırmak gerekir mi?
  • Bazı gelişmekte olan Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde köpeklerde kuduz yoğun olarak görülebilmekte ve bu ülkelerde kuduz profilaksisi için tedavi almak zor olabilmektedir. Kuduzun endemik olarak görüldüğü bir bölgeye yolculuk yapacaksanız ve bu yolculukta vahşi veya evcil hayvanlarla temasta bulunacaksanız (örneğin biyolog, veteriner veya hayvanlarla ilgilenen tarım uzmanı)
  • Tıbbi bakım almanızın zor olacağı bölgelere gidecekseniz (örneğin hayvanlarla temas edebileceğiniz uzak köylere gezinti)
  • Köpeklerde kuduzun yoğun olarak görüldüğü bir yerde 1 aydan daha uzun bir süre kalacaksanız (uzun süreli yolculuk, daha fazla kuduz olma ihtimali taşıyan hayvanla karşılaşma riski demektir) kuduz aşısı yaptırmalısınız.
Yolculuk öncesi kuduz aşısı olduktan sonra, yolculuk sırasında ısırılma söz konusu olduğunda kuduza karşı korunuyor olunacak mı?
Hayır. Karşılaşma öncesi aşılamanın gerekçeleri vardır. Birincisi, maruziyet öncesi kuduz aşılaması, maruziyet sonrası porfilaksi gerekliliğini tamamen önlemese de kuduz immünglo-bulini uygulama gereksinimini ortadan kaldırır ve maruziyet sonrası aşılama şemasında uygulanması gereken kuduz aşısı dozunu azaltır. İkincisi, maruziyet sonrası tedavisi gecikebilecek kişileri koruyabilir. Son olarak da kuduz virüsü ile belirgin olmayan bir karşılaşma durumunda kısmen koruma sağlar.

Tablo1 - Kuduz riskli temasta proflaksi yaklaşımı
T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Kuduz Koruma ve Kontrol Yönergesi - 2001
VAHŞİ HAYVAN
      • Yara bakımı + Tetanoz proflaksisi
        Kuduz Ig
        Aşı (0, 3, 7, 14 ve 28. gün)
        (10 gün içinde kuduz olmadığı kanıtlanırsa aşı kesilir)
EVCİL HAYVAN
  • AŞILI
      • Yara bakımı + Tetanoz proflaksisi
        Hayvanın gözlemi
        (10 günlük gözlem içinde ölürse)
        • Kuduz Ig
          Aşı  (0, 3, 7, 14 ve 28. gün)
          (Kuduz olmadığı kanıtlanırsa aşı kesilir)
  • AŞISIZ
    • Kuduz şüpheli
      • Yara bakımı + Tetanoz proflaksisi
        Kuduz Ig
        Aşı (0, 3, 7, 14 ve 28. gün)
        (10 gün içinde kuduz olmadığı kanıtlanırsa aşı kesilir)
    • Provokasyon sonucu ısırmış sağlam, gözlem altında, bölgede kuduz yoksa
      • Yara bakımı + Tetanoz proflaksisi
        Hayvanın gözlemi
        (10 günlük gözlem içinde ölürse)
        • Kuduz Ig
          Aşı  (0, 3, 7, 14 ve 28. gün)
          (Kuduz olmadığı kanıtlanırsa aşı kesilir)
  • KAÇMIŞ VEYA ÖLDÜRÜLMÜŞ
      • Yara bakımı + Tetanoz proflaksisi
        Kuduz Ig
        Aşı (0, 3, 7, 14 ve 28. gün)










VEREM (Tüberküloz-BCG)
Tüberküloz nasıl bir hastalıktır?
Asıl olarak akciğerlerde yerleşen fakat tüm vücuda dağılabilen Mycobacterium tuberculosis’in neden olduğu, bulaşıcı, süreğen bir hastalıktır.
Tüberküloz hala korkulacak bir hastalık mıdır?
Bilinen en eski hastalıklardan birisi olmasına, sebebinin kesin olarak bilinmesine, 50 yıldır tedavisinin mümkün olmasına ve üstelik korunulabilir bir hastalık olmasına karşın halen dünyada en yaygın ve ölümcül bulaşıcı hastalıklardan biri olmaya devam etmekte ve yılda üç milyonu aşkın kişi tüberküloz nedeniyle kaybedilmektedir.
Nasıl bulaşır?
Hastalığa sebep olan mikroorganizma veremli hastadan sağlam kişiye geçerek yayılır.Çok daha nadir olarak hasta sığırların sütü ve bu sütlerden yapılan süt ürünleri ile de bulaşabilir.
Hastadan sağlam kişiye nasıl geçer?
Verem mikrobu hava yoluyla bulaşır. Hasta kişinin öksürmesi, aksırması, konuşması ve nefes alıp vermesi sırasında havaya saçılan mikroplar havada günlerce asılı halde canlı kalmaktadır. Hasta kişiyle teması olan yani kapalı bir ortamda uzun süre aynı havayı soluyan sağlam kişiler nefes aldıklarında havadaki bu mikroplar onların akciğerlerine ulaşır ve orada yerleşerek hastalığı başlatır. Hastalığın yayılmasından sorumlu asıl bulaşma flekli budur. Bunun dışında cilt ve mukozalardan, doğum kanalından, anne sütünden de çok nadiren bulaşabilirse de pratikte bu tür bulaşmalar önemsizdir.
Her tüberküloz hastası mikroorganizmayı bulaştırır mı?
Hayır. Balgamında mikroorganizma bulunan, hastalığı yaygın olup öksüren hastalar daha çok bulaşmadan sorumludur. Akciğer dışı organ tüberkülozu olanlar, 15 gündür tedavi almakta olanlar pratik olarak bulaştırıcı değildir.
Hastayla teması olan her sağlam kişide hastalık ortaya çıkar mı?
Hayır. Tüberküloz hastasıyla teması olup mikroorganizma ile karşılaşan, hatta mikroorganizmayı soluyan kişilerin çok flükür ki az bir kısmında hastalık gelişir.
Neden verem basilini alan kişilerin bir kısmında hastalık ortaya çıkarken diğerlerinde gelişmiyor?
Bu, solunan mikroorganizma sayısına, hastalık yapma gücüne (bazı mikroorganizmalar ölü veya zayıf olup hastalık yapamaz) ve sağlam kişinin direncine, savunma sisteminin kuvvetine bağlı olarak kişiden kişiye farklılık gösterir. Sigara içen, alkolik, beslenmesi bozuk ve kötü yaşam koşullarına sahip kişilerde ve başka akciğer hastalığı, fleker hastalığı, bazı kan hastalıkları, AIDS ve böbrek hastalıkları gibi süreğen hastalığı olanlarda verem oluşma olasılığı daha yüksektir.
Basilin bulaşmasından itibaren ne kadar süre sonunda hastalık ortaya çıkar?
Bu süre çok farklıdır. Basili alan kişide bazen 1-2 ay bazen bir kaç yıl bazen de onlarca yıl sonra hastalık gelişebilir veya hiç gelişmeyebilir.
Tüberküloz mikrobu diğer organ ve dokulara nasıl ulaşıyor?
Basilin vücuda giriş yolu hastaların tamamına yakın bir çoğunluğunda akciğerlerdir. Ancak buradan lenf akımı ve kan yoluyla vücudumuzdaki tüm doku ve organlara yayılabilir.
Tüberküloz akciğer dışında en sık hangi organ ve dokuları hastalandırır?
Kemik ve eklemler, böbrek ve üreme sistemi, beyin zarı, göğüs ve karın boşluğunuçevreleyen zarlar, cilt ve lenf bezelerinde sık yerleşir.
Tüberkülozun belirtileri nelerdir?
Hastalık ani ve gürültülü olarak ortaya çıkmaz. Sinsi ve yavaş ilerler. Hastalar genellikle aylardır devam edegelen halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, hafif ateş, geceleri terleme gibi yakınmalarla hekime başvururlar. Zamanla bunlara öksürük ve balgam çıkarma da eklenir. Balgamda kan da gelebilir. Ağrıya pek rastlanmaz. Akciğer dışı organ tüberkülozlarında tutulan organla ilişkili yakınmalar bulunabilir. Örneğin idrarla ilgili flikayetler (kırmızı idrar yapma, idrar yaparken yanma vb.), boyunda lenf bezelerinin büyümesi gibi.
Bu belirtiler görülünce tüberküloz teşhisi kesin midir?
Hayır. Bu sayılan yakınmaların hiçbirisi tüberküloza özgü olmayıp diğer bir çok hastalıkta da rastlanabilen flikayetlerdir. Bu nedenle bu tür flikayetleri olan hastaların mutlaka konunun uzmanı bir hekim tarafından değerlendirilip göğüs röntgeninin çekilip araştırılması gerekir.
Tüberküloz teşhisi nasıl konmaktadır?
Kişinin tüberküloz olduğu ancak vücut örneklerinde (balgam, idrar, mide açlık sıvısı, beyin omurilik sıvısı, plevra-periton sıvısı, lenf bezi aspirasyonu vb.) tüberküloz mikrobunun görülmesi ve üretilmesiyle söylenebilir. Bazen alınan doku biyopsilerinde tüberküloza özgü değişikliklerin izlenmesiyle de tanı konabilir.
Tüberkülozun tedavisi mümkün müdür?
Evet. Elimizdeki tedavi imkanlarıyla uygun flekilde tedavi edilmek koşuluyla artık tüberküloz %100’e yakın tedavi edilebilir bir hastalık haline gelmiştir. Ancak bu, pratikte tüberküloz tedavisinde sorun olmadığı anlamına gelmemektedir. Günlük uygulamalarda maalesef bir çok hastanın tedavisi yetersiz kalmakta ve hastalık müzminleşmektedir. Bunun nedeni yanlış veya eksik tedavilerdir.
Doğru tüberküloz tedavisi nasıl olmalıdır?
Öncelikle hastadan basil üretilerek teşhis kesinleştirilmeli ve mikrobun hangi ilaçlara duyarlı hangilerine dirençli olduğunu gösteren ilaç direnç testleri mümkünse yapılmalıdır.Çünkü ülkemizde tüberküloz ilaçlarına karşı primer direnç oranları çok yüksektir. En az dört ayrı ilacı aynı anda birlikte kullanacak flekilde bir tedaviye başlanmalıdır. Daha az sayıda ilaçla başlanan tedavi ülkemiz için yanlıştır. Birlikte kullanılacak olan ilaçlar hastanın yaşına, tıbbi durumuna göre seçilmelidir. Tedavi süresince ilaçlar mutlaka uygun doz ve sürelerde, tedaviye ara vermeden, aksatmadan kullanılmalıdır. Günümüzde en kısa süreli tüberküloz tedavisi 6 ay devam etmek zorundadır; 6 aydan kısa tüberküloz tedavisi olmaz. Hastanın durumuna göre bu süre 9 ay, 12 ay veya 24 aya kadar hekim tarafından uzatılabilir. Bundan daha uzun süre tedavi almanın mantığı yoktur.
Tüberkülozdan nasıl korunabiliriz?
Öncelikle hasta kişilerin teşhis edilip tedavi edilmesi gerekir çünkü kaynak onlardır. Bir hasta yılda ortalama 10 sağlam kişiye hastalığı bulaştırmaktadır. ‹kinci olarak, hasta kişiden sağlam kişiye geçişin önlenmesi gerekir. Bunun için hastanın yaşadığı mekanın havalandırılması, negatif aspiratörlerle havanın temizlenmesi, ultraviyole ışınlama yapılması, hastanın maske kullanarak basil saçılmasının önlenmesi faydalı olabilir. Balgamında basil bulunan hastanın izolasyonuna artık pek başvurulmamaktadır. Üçüncü olarak, sağlam kişilerin direncinin artırılması için aşılama yapılmalıdır. Eğer evde bir kişi tüberküloza yakalandı ise o hane halkı taranmalı ve gereken kişilere koruyucu tedavi uygulanmalıdır.
Aşı kimlere yapılmalıdır?
Doğumu takiben ikinci ay sonunda ve ilkokula başlayan her çocuğa BCG aşısı denen tüberküloz aşısı yapılmalıdır. Aşı konusunda bazı çevrelerin akıl karıştırıcı yaklaşımları varsa da ülkemizin durumu göz önüne alındığında bu aşı mutlaka yapılmalıdır. Aşı hastalığı %100 önlemese de sıklığını azaltır ve ağır türlerinin ortaya çıkmasını önler.
Koruyucu ilaç tedavisi kimlere uygulanmalıdır?
Balgamında basil saçan tüberküloz hastasıyla yakın teması olan her kişi koruyucu ilaç tedavisi açısından uzman hekim tarafından değerlendirilmelidir. Bundan başka, önceden tüberküloz basilini almış, aktif olarak hastalık geçirmemiş fakat tüberkülozun yeniden aktive olması için uygun koşullar taşıyan yani vücut direncini düflüren başka bir hastalığı olan (AIDS, lenfoma vb.) veya direnç düflürücü bir başka tedavi alan (kortizon kullanan) hastalarda koruyucu ilaç tedavisi gerekebilir.
Koruyucu ilaç tedavisi nasıl uygulanır?
Bu durumda kişi hasta değildir sadece mikrobu almıştır. Tedavi hastalığı iyileştirmek için değil hastalığı önlemek içindir. Bu nedenle genellikle tek ilaçla altı ay müddetle uygulanır. Fakat kişinin durumuna ve temas olunan hastanın mikrop özelliklerine göre daha farklı rejimler de gerekebilir.
Okulda çocuğumun koluna tüberküloz testi yapmışlar, pozitif çıkmış, tedavi gerekiyor mu?
PPD veya tüberkülin deri testi dediğimiz uygulama tüberküloz mikrobuyla karşılaşıp karşılaşmama durumunu ortaya koymak için yapılır, hastalığın olup olmadığını göstermez. Testin pozitif olması kişinin daha önce tüberküloz mikrobunu bir hastadan aldığını ve vücudunda tüberküloza karşı bir reaksiyon oluştuğunu gösterir ancak söz konusu kişi tüberküloz hastası olabilir de olmayabilir de. Bu nedenle pozitişik tek başına tedavi gerektirmez.
BCG aşısı tüberküloz yapar mı?
Hayır.











Rahim Ağzı Kanseri (HPV)
HPV aşısı kimlere önerilir?
Rahim Ağzı Kanseri (HPV) aşısı 11 – 12 yaşlarındaki kız çocuklarına önerilir ve 9 yaşından itibaren uygulanabilir. Ayrıca 13 ila 26 yaş aralığındaki aşılanmamış veya aşı serisini tamamlamamış kadınlara uygulanması da önerilir.
HPV Aşısı Neden Genç Yaştaki Kızlara Önerilmektedir?
İdeal olanı, bayanların aktif cinsel yaşama başlamadan aşılanmalarıdır. Bunun sebebi; aşının, aşıyla korunabilen dört HPV tipinden hiçbirini taşımayan bayanlarda çok daha etkili olmasıdır. Bu dört HPV tipinden hiçbirinden enfekte olmamış bayanlar, aşının sağlayacağı tüm korumadan faydalanırlar.
Aktif Cinsel Hayatı Olan Bayanlar Aşıdan Faydalanabilirler mi?
Aktif cinsel hayatı olan bayanlar da bu aşıdan faydalanabilirler. Ancak aşıyla korunabilen bir veya birden fazla HPV tip/tipleriyle enfekte olmaları ihtimalinden dolayı aşı istenen etkiyi göstermeyebilir. Çok az sayıda bayan HPV ‘nin dört tipini aynı anda taşımaktadır. Bu sebeple bayanlar enfekte olmadıkları diğer tiplere karşı hala aşılanabilirler. Günümüzde halen bir bayanın HPV tiplerini taşıyıp taşımadıklarını gösteren testler mevcut değildir.
Neden HPV Aşısı Sadece 9 ila 26 Yaş Bayanlarına Önerilmektedir?
Aşı yüksek oranda 9 ila 26 yaş aralığındaki bayanlarda test edildi. Ancak aşı güvenilirliği ve yeterliliği ile ilgili araştırmalara 26 yaş üzeri bayanlarda yeni başlanmıştır. FDA; ancak araştırmalar bu bayanlar için de aşının güvenilir ve etkili olduğunu ortaya koyduğunda lisans çalışmalarına başlayacaktır.
Hamile Kadınlar da Aşılanabilir mi?
Bu aşı hamile kadınlara tavsiye edilmez. Aşının, hamile kadınlar ve doğmamış bebekleriüzerindeki güvenilirliğine ilişkin sınırlı sayıda araştırma yapılmıştır. şimdiye kadar yapılmış olan araştırmalar, aşının hamilelik boyunca kadında veya çocukta herhangi bir sağlık sorununa yol açmadığını işaret etse de daha fazla araştırmaya gereksinim duyulmaktadır. Şimdilik aşılama için kadınların hamilelik dönemini tamamlaması beklenmelidir. Eğer bir kadın aşılama serisine başladıktan sonra hamile olduğunu öğrenirse, üç dozluk seriyi tamamlamadan önce hamileliğin bitimini beklemelidir.
HPV Aşısının Etkinliği
Çalışmalar aşının; vulva, vajina ve serviksin prekanseröz lezyonları ve genital siğiller dahil, aşı içerisinde bulunan HPV tiplerinin sebep olduğu hastalıklarda %100’lere varan koruma sağladığını ortaya koymuştur. Aşı çalışmaları özellikle, aşı içeriğindeki HPV tipleri ile enfekte olmamış bayanlar üzerinde yapılmıştır. Aşı, aşının koruduğu HPV tiplerinden biri veya hepsinden etkilenmiş olan kadınlarüzerinde daha az etkili olmuştur. Aşının mevcut HPV enfeksiyonları, genital siğiller, kanser ve kanser öncesi süreçte, tedavi
özelliği yoktur.
Aşı Ne Kadar Süre Etkilidir? Rapel Doz Gerekir mi?
Aşının koruyuculuk (bağışıklık) süresi, aşı ilk uygulanmaya başlandığında genellikle bilinmez. fiu ana kadar çalışmalarda beş yıldır takip edilen kadınlar halen korunmaktadır. Korumanın devam ettiği süre ve sonraki yıllarda rapel doz gerekip gerekmediği ile ilgiliçalışmalar devam etmektedir.
Aşı Neye Karşı Koruyucu Değildir?
Aşı tüm HPV türlerini içermediğinden, tüm rahim ağzı kanseri ve genital siğillere karşı korumaz. Rahim ağzı kanserinin ortalama %30 aşı tarafından korunmayacaktır, bu sebeple kadınların rutin pap testiyle, rahim ağzı taramalarına devam etmeleri önem taşımaktadır. Ayrıca aşı %10 oranındaki genital siğillere ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruma sağlamaz. Bu sebeple aktif cinsel hayatı olan bireylerin HPV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmaları önemlidir.
Üç Dozluk Seriyi Tamamlamamış Olsalar da, Bayanlar HPV ve Buna Bağlı Hastalıklardan Korunur mu?
Tek dozla veya iki dozla aşılanan bayanlarda ne derece koruma sağladığı bilinmemektedir. Bu sebeple üç dozun tamamlanması esastır.
HPV Aşısının Güvenilirliği
FDA; HPV aşısının güvenilir ve etkili olduğunu lisanslamıştır. Bu aşı 9 ila 26 yaş aralığındaki 11.000 bayan üzerinde denenmiştir. Bu çalışmalarda ciddi yan etkilere rastlanmamıştır. En sık rastlanan yan etki kırgınlıktır.CDC, FDA ile birlikte aşı genel kullanıma geçtikten sonra da aşının güvenilirliğini takip etmeye devam edecektir.
Bu Aşı Timerosal veya Civa İçeriyor mu?
Hayır. HPV aşısının içeriğinde Timerosal veya civa yoktur. HPV virüsünün dış zarından alınan proteinleri içerir. Bu aşının içeriğinde infeksiyona yol açacak bir unsur yoktur.

Aşılanan Bayanlar Başka Neleri Bilmelidirler?

HPV aşısı 6 aylık zaman zarfında 3 dozluk bir seri ile uygulanır. İkinci ve üçüncü dozlar sırasıyla birinci dozdan sonraki 2. ve 6. aylarda uygulanmalıdır.
Aşılanan Bayanların Yinede Rahim Ağzı Kanseri Taraması Yaptırmaları Gerekir mi?
Evet. Kadınlar üç sebeple rahim ağzı kanseri taraması yaptırmalıdır. Birincisi; aşı, rahim ağzı kanserine sebep olan tüm HPV tiplerine karşı korumaz, dolayısıylaaşılanmış bayanlar hala bazı kanserler açısından risk altındadır. İkincisi; bazı kadınlar dozları tamamlamamış veya zamanında yaptırmamış olabilirler, bu sebeple aşıdan istenen koruma sağlanmaz.
Üçüncüsü; eğer önceden aşı içeriğindeki HPV türünden birinden enfekte olunmuşsa aşıdan istenen düzeyde korunma sağlanmaz.
Bayanlara Aşılanmadan Önce Test Yapılmalı mıdır?
Hayır. Bayanların aşılanmaları gerekip gerekmediğini anlamak için test yaptırmaları gerekmez. Bir HPV veya Pap testi bayanın HPV ‘si olup olmadığını söylese de, spesifik olarak hangi HPV’nin sebep olduğunu söyleyemez. Bir HPV tipi taşıyıcısı bayanlar bile, taşıyıcı olmadıkları diğer HPV tiplerine karşı aşılanabilirler.
Genital HPV ve Rahim Ağzı Kanseri ile İlgili Temel Bilgiler
Genital HPV, genital temasla , çoğunlukla vajinal ve anal seks yoluyla bulaşan, yaygın bir virüstür.Yaklaşık 40 tip HPV kadın ve erkeklerin genital bölgelerine bulaşabilir. Çoğu HPV tipleri herhangi bir semptom göstermeksizin kendiliğinden iyileşirken, bazı tipler kadınlarda rahim ağzı kanserine sebep olmaktadır. Bu tipler aynı zamanda anüs kanseri, vajina kanseri ve vulva (vajinanın açıldığı yerdeki alanın etrafı) kanseri de dahil olmaküzere daha seyrek görülen genital kanserlere de sebep olur. Diğer tip HPV ‘ler Genital siğil adı verilen ve erkeklerin ve kadınların genital bölgelerinde oluşan siğillere yol açarlar. HPV, Serviks Kanserine Nasıl Sebep Olur?
Bazı HPV tipleri kadınların rahim servikslerine bulaşarak hücrelerin değişmesine sebep olur. Çoğu zaman HPV kendiliğinden yok olur ve yok olduğunda hücre eski haline geri döner. Ancak bazen HPV yok olmaz. Bunun yerine yerleşir ve kadının serviksinde bulunan hücreleri değiştirmeye devam eder. Bu hücre değişimleri (veya lezyonlar) tedavi edilmezler ise kansere dönüşebilir.

HPV Ne Kadar Yaygındır?
Aktif cinsel yaşantısı olan insanların en az %50 ‘si hayatlarının bir döneminde HPV taşırlar. ABD ‘de her yıl yaklaşık 6.2 milyon insana HPV bulaşmaktadır. HPV en çok ergenlikçağının sonuna doğru ve yirmili yaşların başında görülür. Başka bir insanla genital temas halinde olan herkese HPV bulaşabilir. Hem erkekler hem de kadınlar bu virüsü kapıp başkalarına farkında bile olmadan bulaştırabilir.
Genital Siğiller Ne Kadar Yaygın?
ABD ‘de aktif cinsel hayatı olan bireylerin %1 ‘inde (yaklaşık 1 milyon kişi) gözle görülebilen genital siğiller oluşur.
HPV ve Sebep Olduğu Hastalıklar Tedavi Edilebilir mi?
HPV ‘nin tedavisi yoktur. Ancak genital siğiller, servikal hücre değişimleriyada serviks, vulva, vajina ve anus kanserleri gibi HPV ‘nin neden olduğu sağlık sorunlarına yönelik tedaviler mevcuttur.
Servikal Kanseri Önlemenin Başka Yolları da Var mı?
Düzenli olarak pap testinin yapılması ve takip edilmesi hepsini olmasa da çoğu servikal kanser vakalarını önlemektedir. Pap testi, serviksteki hücre değişimlerini, kansere dönüşmeden önce tespit edebilir. Pap testi ayrıca hepsini olmasa da pek çok servikal kanseri ilk safhalarında henüz tedavi edilebilecekken tespit edebilir. ABD ‘deki servikal kanserli kadınların çoğu ya hiç pap testi olmamış yada son 5 yılda pap testi yaptırmamış olanlardır.
Servikal Kanserin bir bölümünde pap testiyle birlikte uygulanabilecek bir HPV DNA testi de mevcuttur. Bu test 30 yaş üstü kadınlarda ve pap test sonucu kritik çıkan kadınlarda uygulanır. Bu test servikste HPV olup olmadığını söyleyebildiği gibi, hangi tip HPV olduğunu da belirler.









Rotavirüs
Rotavirüs Nedir?
Rotavirüs, genellikle çocuklarda ve bebeklerde görülen , çoğunlukla kusma, atefl ve su kaybıyla birlikte şiddetli ishale yol açan bir virüstür. ABD ve tüm dünyada bebek ve küçük çocuklarda görülen ishalin başlıca nedeni bu virüstür. ABD ‘deki tüm çocuklarda, 5. doğum günlerinden önce rotavirüsle enfekte olması kuvvetle muhtemeldir. Rotavirüs, ABD ‘de 5 yaşından küçük çocuklar arasında ortalama ishal vakalarının % 5– 10 ‘undan sorumludur. Ne var ki; Rotavirüs diğer patojenlere kıyasla daha şiddetli ishale sebep olduğundan, siddetli ishal vakalarının daha büyük bir yüzdesini oluşturur.(örn. ishal kaynaklı hastaneye yatışların %40 – 50’si ) Gelişmekte olan ülkelerde Rotavirüs, her yıl 5 yaş altı çocuklarda yarım milyon ölüme yol açan başlıca çocuk ölümü sebebidir.
Rotavirüsün Semptomları Nelerdir?
Rotavirüs genellikle atefl, karın ağrısı ve kusmayı takiben ishalle başlar. Genellikle kış ve ilkbaharda ortaya çıkar. Çocuklar Rotavirüse daha çok Kasım ila Mayıs arasında yakalanırlar.Rotavirüs, hastalığı taşıyan çocuklardan diğer çocuklara ve yetişkinlere kolayca sıçrayabilen, oldukça bulaşıcı bir hastalıktır. Çocuk rotavirüse yakalandığında, semptomların ortaya çıkışı yaklaşık iki gündür. Rotavirüs hastalığı çocuklarda, 3 ila sekiz gün sürebilecek kusma ve sulu ishale sebep olur. İfltahsızlık ve sıvı almama isteği, vücudun sıvı kaybını kompanse edememesine yol açar. Bir çocuk rotavirüsünü birden fazla kere
geçirebilir, çünkü pekçok değişik tür Rotavirüs vardır, ancak ikinci enfeksiyon orijinal enfeksiyona nazaran daha az siddette geçer.
Rotavirüs Nasıl Bulaşır?
Rotavirüs kolaylıkla bulaşır. Yüksek miktarda Rotavirüs, enfekte olmuş kişinin dışkısında bulunur ve kirli eller ve eflyalar yoluyla kolaylıkla bulaşır. Çocuklar Rotavirüs’ü hem ishal olmadan önce, hem de olduktan sonra bulaştırabilir. Bazen diğer aile fertlerine ve yakın temasta olan kişilere bulaştırabilirler. ABD ‘de Rotavirüs enfeksiyonları yaşça daha büyük olan çocuk bakan kişilerde ve seyahat eden kişilerde ishale sebep olur, ancak bu durumçocuklarda olduğundan daha seyrek görülür.
Rotavirüs Nasıl Tedavi Edilir?
Çocuklar genellikle vücudun kaybettiği sıvıyı, flekerli ve mineralli su içeren içeceklerle geri kazandırarak tedavi edilir. Acile gitmeyi veya hastaneye yatışı gerektirecek şiddetli vakalarda, kaybedilen sıvı direkt olarak damar yoluyla verilir.
Rotavirüs Hastalığı Nasıl Önlenebilir?
Çocuğunuzun ellerini yıkamanızın yanı sıra hijyen ve dezenfekte etmeniz, rotavirüs hastalığını azaltmaz. Yeni ve son zamanlarda ruhsatlanmış olan aşı çocuğunuzu rotavirüs hastalığına karşı korumanın en iyi yolu. Rotavirüs aşısı, başka virüsün sebebiyet verdiği ishali veya kusmayı engellemez, ama Rotavirüs Hastalığına karşı oldukça etkilidir. Çalışmalar aşının, tüm Rotavirüs vakalarının %74 ‘ünü, şiddetli vakaların %98 ‘ini ve Rotavirüsten kaynaklanan hastaneye yatışların %96 ‘sını önlediğini ortaya koymuştur.
Aşı Nasıl Uygulanır?
Rotavirüs aşısı enjeksiyon yerine likit olarak oral yoldan verilir. İyi koruma sağlaması için üç doz aşının uygulanması gerekir.
Çocuklar Hangi Yaşlarda aşılanmalıdır?
Rotavirüs aşısının ilk dozu 6 ila 12 haftalık aralığında uygulanmalı ve ilave iki doz, 4 – 10 haftalık aralıklarla yapılmalıdır. Çocukların Rotavirüs aşılarının tüm üç dozu, 32 haftalık olmadan tamamlanmalıdır. Rotavirüs aşısının bu yaş aralığı haricindeki bebeklere uygulanmasındaki güvenilirliği ve etkisi hakkındaki bilgiler yetersizdir.
Diğer aşılarla Birlikte Uygulanabilir mi?
Çalışmalarda, Rotavirus aşıları Difteri ve Tetanoz Toksoidleri, Aselüler Boğmaca (DTaP), inactive Polio (IPV), Haemophilus influanzae Konjuge aşısı, Hepatit B aşısı ve Pnömokokal Konjuge aşısıyla birlikte uygulanmıştır. Rotavirüs aşıları, bu aşıların bağışıklık cevabına herhangi bir etkide bulunmamıştır. Ne var ki, aynı anda verildiği takdirde Boğmacayı önleyen çocukluk aşısı ile etkileşime girip girmadiği konusunda elimizde yeterli veri bulunmamaktadır. Bu duruma yönelik çalışmalar devam edecektir.
Aşı, Civa veya Timerosal İçerir mi?
Hayır. aşı Timerosal veya başka herhangi bir koruyucu içermemektedir.
Rota virus aşısı hangi çocuklarda yapılmamalı ya da ertelenmelidir?
Bir doz Rotavirüs aşısına, hayatını tehdit edecek şiddette allerjik reaksiyon veren birçocuğa, ikinci doz uygulanmaz. aşı içeriğindeki elementlerin şiddetli alerjik reaksiyona sebep olacağı çocuklar aşılanmamalıdır. Belirlenen aşı döneminde çocuk hafif şiddette veya şiddetli bir hastalığı varsa, aşılama
için bu durumun geçmesi beklenmelidir. İshal ve kusma da bu duruma dahildir. Hafif bir hastalık geçiren çocuklara genellikle uygulanır.Çocuklarda süregelen bir sindirim problemi olup olmadığını kontrol edin.
Ayrıca, aşağıda belirtilen sebeplerden ötürü çocukların bağışıklık sisteminde zayıflık olup olmadığı control edilmelidir:
  • HIV AIDS veya bağışıklığı etkileyecek herhangi bir hastalık
  • Sürekli kullanılan steroidler gibi ilaç tedavi tedavileri
  • Kanser veya terapi ve ağır ilaç kullanımını gerektiren kanser tedavileri
Çocuğa kan ve kan ürünleri (imün- globulin gibi) nakli yapılıp yapılmadığı sorgulanmalıdır. 1990’ların sonlarına doğru başka bir rotavirus aşısı kullanıldı. Bu aşı intusepsiyon (bağırsak düğümlenmesiyle ) ilişkilendirilerek piyasadan çekildi. Yeni Rotavirüs aşısı 70.000 ‘in üzerinde çocukta denenmiş ve bu tür bir yan etkiye rastlanmamıştır.
Ne var ki, bir kez bağırsak düğümlenmesi olan birinde, yeniden olma riski yüksektir. Bu sebeple tedbir olarak önceden bağırsak düğümlenmesi olmuş bir çocuk Rotavirüs aşısı olmamalıdır.